Yaşam ona karşı adaletsiz olmuştu. Onu şu an olduğu gibi biçimlendirerek ona pis bir kazık atmıştı ve o günden beri de pis kazıklar atmayı sürdürmüştü.
Kimden nefret ettiğini tahmin etmek kimden etmediğini tahmin etmekten daha kolaydı.
Çünkü içinde onu bütün dünyadan nefret etmeye yönelten habis bir şeytan görmeye başlamıştım.
Gizemli bir duyguyla yüreğim sıkışmış bir halde uyandım. Sanki çevremden bir şey eksilmişti. Ama uyanmamı izleyen saniyelerin ardından eksikliğin rüzgârın yokluğundan kaynaklandığını kavradığımda, gizem ve sıkışma duygusu yok oldu. İnsanın ses ve devinimin dur durak bilmeyen şokuyla düştüğü sinirsel gerginlik içinde uykuya dalmış ve üstümdeki etkisi artık ortadan kalkmış bir baskıyla yeniden karşılaşacağım endişesi içinde gergin uyanmıştım.
Ve şimdi de, ömrümde ilk kez kendimi bir başkasından sorumlu hissediyordum. Ve bu da sorumlulukların en ciddisi olsa gerekti, çünkü o, benim dünyada hakkında düşünmeyi en çok sevdiğim kadın, küçücük bir kadındı.