"Tanrı'nın Gala Gecesi"
Dirildi an tazeliğinle herkes
Düştü küçük bir kıvılcım kızıl saçlı adama
Yanıyordu vücudunun ormanı
Ve izledi endişeli gözler onu
Sıçramasından korktu bedenlerine
Unuttular böylece verilmiş şansı
Kara bir delikten iniş yaparken Tanrı
Paylarına düşen koltuğu aldılar
Ah öyle güzel yanıyordu ki
Çıkan dumandan tahrik oldular
Korkunun yerini aldı tutku
Ve kimse demedi neden "o"
Ve neden "biz"
Her inlemede uçtular kara göğe
Birer birer boşaldı koltuklar.
Günlerden bir gün yorgun düşünce Poseidon
Parladı kızın yüzgeçleri karanlık geleceğine
O vakit talihsizliğinin çemberinde genç adam
Eğildi felaketinin şehvetli sularına
Yetmeliydi suyun serin kucağında düşleri
Ve inmemeliydi Hylas gemiden bir kova su için
Çünkü yutar aşk seni kocaman midesiyle okyanusta
Ve bazen boğulursun aşığının bir kaşık suyunda
Hayat ne kadar karmaşıksa
Sakindir o kadar masam
Bulunur bir çatal büyük anneden
Soluyordur boynu bükük çiçek
Koyarım suyunu klorsuz
Vazoda sırıtan çatlaklar
Akar örtüme oluk oluk
Ne idiyse onu yansıtan
amansız bir ayna şu beyaz kağıt
Senin sesinle konuşur beyaz kağıt
Senin gerçek sesinle...Beğendiğinle değil;
Senin eserindir, boşuna harcadığın
Bu hayat.
Yeniden ele geçirebilirsin belki
Seni başladığın yere
Fırlatan bu kaygısız nesneye
Tutunabilirsen eğer.
Hayatın, sen ne verdiysen odur
Bu boşluk, sen ne verdiysen odur
Bu beyaz kağıt.
Koca taşlar taşıyanlar batar;
Bu taşları taşıdım gücümün yettiğince
Bu taşları sevdim gücümün yettiğince
Bu taşlar, alın yazım.
Kendi toprağımın yaraladığı
Kendi gömleğimin acı çektirdiği
Kendi tanrılarımın yargıladığı,
Bu taşlar.