Deniz Otağ

Deniz Otağ
@denizotag12
"İlim Çin'de bile olsa alınız" diyen Hz. Muhammed'in sözünden yola çıkarsak İslam'ın bilgiye ve ilme verdiği önem anlaşılmaktadır. Peki, böylesine ilme ve öğrenmeye değer veren bir medeniyetin bugün geldiği noktada neden İbni Haldun, Farabi gibi değerler ciddi çalışmalarla ele alınmamaktadır? Çok mu ilerledik de bu değerlere ihtiyacımız yok, ya da çok mu geriledik de bu değerleri anlayamıyoruz? Bu sorular üzerinde düşünmek ve bunlarla ilgili neler yapılmalı bunları tespit etmeliyiz. Sorunları görmezden gelerek hiçbir medeniyet ilerlemez, tam tersine her zaman geriler. Nitekim bugün içinde olduğumuz durum da bu.
Reklam
Adaletsizliğin yayılmasının en temel sorunlarından birisi kuralsızlık ve kuralları hiçe sayanlardır. Eğer yasalar bir yerde yeterli değilse, doğal olarak oralarda yozlaşma ile karşılaşmak mümkündür. Bugün ülkemizde aynı suçu işleyen iki suçlu adalet karşısına çıktığında biri yıllarca hapis cezası alabilirken diğeri elini kolunu sallayarak çıkıp gitmektedir. Parası, gücü, arkasında sağlam kişiler olan suçluların cezalandırılmadığı bir coğrafyada hangi adaletten bahsedebiliriz ki? İbni Haldun gibi bir değeri biz anlamıyorken Batı onun fikirlerine sahip çıkıp okullarında dahi okutuyorsa bu bizim ne kadar gevşek ve değerlerimizi hiçe saydığımızın göstergesidir.
Devleti inşa eden veya elinde tutan kişiler gücün, ahlakın, doğruluğun sembolü olmalıdır. Eğer devleti idare eden kişiler bunun farkında olursa devletleri de uzun ömürlü olur. Şu da unutulmamalıdır ki, devletlerin çöküş sebepleri her zaman ahlaki çöküşle başlar. Güce, zenginliğe kapılan yöneticiler yozlaştıkça devlet yozlaşır, yozlaşma büyüdükçe de çöküş başlar. Kişilerin ahlaki faziletlerini yitirmeleri böylelikle büyük bir felakete yol açar.

Reader Follow Recommendations

See All
Yıldırım Bayezid Han, âlimlerin sohbetlerinde bulunur, devlet meselelerini onlarla istişare ederdi. Allahu Teâlâ’nın emir ve yasaklarını bildiren sözleri canla başla kabul ederdi. Bir gün padişahın mahkemede şahitlik etmesi gerekiyordu. Mahkemede herkes gibi o da ellerini önünde bağlayarak ayakta bekledi. Devrin Bursa kadısı Molla Şemseddin Fenari dik dik padişahı süzdükten sonra şu hükmü verdi: “Senin şahitliğin geçersizdir. Zira sen namazını cemaatle kılmıyorsun. Elinde imkân olduğu hâlde namazlarını cemaatle kılmayan biri yalancı şahitlik edebilir demektir.” Bu itham karşısında herkes Yıldırım Bayezid’in hiddetlenmesini bekliyordu. Fakat o boynunu büküp mahkemeyi terk etti. Bu hadiseden sonra sarayının yanı başına bir cami yaptırdı ve namazlarını cemaatle kılmaya başladı.
“Ey bağlarımın tatlı meyvesi olan oğul! Saltanatına mağrur olma. Unutma ki dünya, Hazret-i Süleyman’a kalmamıştır. Unutma ki, dünya saltanatı geçicidir. Lâkin büyük bir fırsattır. Allah yolunda hizmet ve Peygamberimizin Aleyhisselam şefaatine mazhariyet için bu fırsatı iyi değerlendir! Dünyaya ahiret ölçüsüyle bakarsan; ebedî saadeti feda etmeye değmediğini göreceksin. Oğul! Gözün daima dini yüceltmede olsun. Resulullah’ın yolunu yoldaş edin. Rehberini Din-i İslamiyet’i iyi bilenler ve uygulayanlardan seç. Gücünü kuvvetini cihat yolunda harca. Adını Gâzi Murad olarak yazdır. Dinin desteği olan sancağımı dalgalandır. Kur’ân-ı Kerim’in hükmünden ayrılma! Adaletle hükmet! Gâzileri gözet! Dine hizmet edenlere hizmeti şeref say! Fakirleri doyur! Zalimleri cezalandırmakta tereddüt gösterme! Adaletin en kötüsü geç tecelli edenidir. Sonunda hüküm isabetli bile olsa, geciken adalet zulümdür! Oğul, biz yolun sonuna geldik. Sen daha başındasm. Cenab-ı Mevla saltanatını mübarek kılsın.” -Orhan Gazi
Reklam