Deniz Temeller

Yücelik geçici bir deneyimdir. Asla kalıcı değildir. Kısmen insanoğlunun efsane yaratmaya meyilli hayal gücüne dayanır. Yüceliği deneyimleyen kişi, nasıl bir efsanenin içinde olduğunu anlamalıdır. Kendisine hangi imajın verildiğini düşünmelidir. Alay etmesini de bilmelidir. Böylece rolünü inanmadan oynar. Alaycılık, kendini rolüne fazla kaptırmasını önler. Bu nitelik olmazsa, yücelik insanı yok eder.
Sayfa 181
Reklam
“Filmşeridi sıkıntısı çekmemeliyiz.” dedi Dük. “Yoksa köylere ve şehirlere nasıl bilgi göndeririz? İnsanlar onları ne kadar iyi yönettiğimi öğrenmeli. Onlara söylemezsek nereden bilecekler?”
Sayfa 152
Korkuya karşı dua
Korkmamalıyım. Korku katilidir aklın. Korku, mutlak yıkım getiren küçük ölümdür. Korkumla yüzleşeceğim. Onun etrafımdan ve içimden geçip gitmesine izin vereceğim. Ve geçip gittiğinde, onun izlediği yolu görmek için iç gözümü kullanacağım. Korkunun geçtiği yerde hiçbir şey olmayacak. Yalnızca ben kalacağım.
Sayfa 23

Reader Follow Recommendations

See All
İnsan, uzayda var olan yalnız bir varlık olduğunu anımsamadığı sürece sosyalleşmenin bedelini adsız acılarla ödemeye devam edecek. Duyguların, düşüncelerin en büyük düşmanı olduğunu öğrenmedikçe, duyguların, sadece birer kelimeden ibaret olduğunu anlamadıkça, onları esiri olarak kalacak.
Kütüphaneden çıktığımda, zihnimdeki sözlükte, tesadüf kelimesinin karşısında cehalet yazıyordu. Tesadüf olarak adlandırılan her olay, nedeni bilinmeyen herhangi bir gelişmeydi.
Reklam
Çünkü her ne kadar hiç kimse göründüğü gibi olmasa da, herkes göründüğü gibi olmaya çalışıyordu. Rahat gibi görünüyorsan rahat olmaya çalışıyorsundur. Görüntün, hayalindir. Nadiren gerçekleşir, ama en azından çabanın hangi yöne aktığı bellidir.
Azil kurtuluşa inanmıyordu. ’’Hiçbir şey geçmeyecek baba. Kimse kurtulmayacak. Çünkü Tanrı’nın Tanrısı yok. Biz ona inanıyoruz, ama o hiçbir şeye inanmıyor. Belki de tek gerçek tanrısız, Tanrı’nın kendisi. Tanrısızlık Tanrı’ya mahsus! Bu yüzden, kurallarda asalet ve adalet arama! Çünkü Tanrı, ne asil ne de adil olmak zorunda! Benim gibi!”
Davranışa dönüşen düşünceler daima geçmişe aittir. Işık hızının da bir sınırı olduğunu öğrendiğin gün gökyüzüne baktın. Güneşi gördün. Ancak gördüğünün, güneşin geçmişi olduğunu anladın. Haklıydın. Güneşin dünyaya uzaklığı yüz kırk dört milyon kilometre ve ışığının gezegene ulaşması sekiz dakika sürüyor. Dolayısıyla bir gün, güneş sönerse, bunu ancak sekiz dakika sonra anlayabileceğini kabul ettin. Sekiz dakika boyunca, güneş sönmemiş gibi yaşayacak olan insanları düşündün. Her anın, o son sekiz dakikaya dahil olabileceği olasılığını fark ettin. En önemlisi, düşüncenin davranışa dönüşme süresinin de en az sekiz dakika olabile­ceğini hayal ettin. Aradaki sekiz dakikayı, doğanın parçası olarak gördün. Sevgilisini sevmekten vazgeçmiş insanın, an­cak sekiz dakika sonra bunu açıklayabilmesini olgunlukla karşıladın. Sekiz dakika boyunca sevildiğini düşünmeye de­vam eden insanın gerçekle çarpışınca kırılan hayaline acımadın. Çünkü gözlemleyebildiğin her davranışın geçmişteki bir düşüncenin eseri olduğunu anlamıştın. Tanığı olduğun ve in­sanlar tarafından temeli atılmış olan dünya her şeyiyle geç­mişe aitti.
Düşünceler mükemmel, ancak davranışlar kusurludur. Sindirilmesi zor kurallardan biri. Düşünceler zihinde doğar. Ve zihnin şartları üç boyutlu dünyanınkinden farklıdır. Zihnin şartları mükemmel düşünceyi oluşturacak niteliklere sahiptir. Çünkü zihin sürekli genişleme gücüne sahiptir. Oysa üç boyutlu dünya ile kurduğun ilişki bedenin ve duygularınla sınırlıdır. Üç boyutlu dünya zihninin aksine daralır ve davranışlarına kusurlar ekler. Zihinsel tasarımların ancak bir bölümü davranışlara yansıtılabilir. Davranış daima eksik kalacaktır. Bir insanı sevdiğini düşünmek, ona bunu söylemek ve ardından sarılmakla anlatılamayacak kadar mükemmeldir. Hiçbir davranış, düşüncenin gerçek tercümesi değildir.
Ne olur albaylarım, biz tarihin kölesi olmayalım; gerekirse, dünya tarihini yeni baştan yazalım. Bütün olayların yeni yorumlarını yapalım. Bunun için neyimiz eksik sanki? Bana kalırsa, gerçek hürriyeti ancak bizler duyabiliriz içimizde. Bizlere uygun görülen kadere her yerde karşı çıkmalıyız. Küçük oyunlara gelmemek için bu gecekonduya taşındık, büyük oyunlar oynayacağız. Çevremizdeki eşyayı basitleştirdik, sade bir dekor içinde vereceğiz temsillerimizi. Pahalı yaşantıların yüksek soğukluğundan kurtardık kendimizi; dört renkli ve resimli bir hayatın içindeyiz. İşte hürriyet budur, albaylarım.
Reklam
Kadınların doktora görünmesi bile mecliste tartışmalara yol açıyor. Modernlik kadının ahlakını bozarmış. 1925 deki mecliste bile kadının yüzünün tamamıyla kapanması, bunun için evde oturması öneriliyor. Bunlar, Atatürk’ün çalışmak zorunda kaldığı insanların kafasını göstermesi bakımından çok önemli. Cumhuriyetten sonra bir grup milletvekili bir aile yasası tasarısı hazırlıyor. İlk olarak Tanzimat döneminde bir aile yasası yapılmış, fakat o yasa o günün ailesini anlatmaktan ileri gitmemiş. 1924 yılında yapılan bu taslak da ondan farklı değildi. Aile reisi erkek; çünkü akıl ve din yönünden noksan ve güçsüz olan kadının karakterine bu uygunmuş.Kadın okula gidemez; onların aklı kısa olduğu için bir işe yaramaz öğrendikleri. Kadın çalışırsa hem kendi, hem de etrafındakilerin ahlakı bozulurmuş. Kadının erkek işleri yapması toplum için hastalıkmış. Erkeklerin çok eşli olması gerekmiş. Bu hem kadın, hem erkek için iyi imiş, gibi eski gelenekleri aynen tekrarlayan bir yasa tasarısı. Bu yasa taslağını öğrenen kadınlar, dernekleri yoluyla başkaldırıyorlar. Fakat ne yazık ki, onlar da bir düşüncede birleşemiyorlar ve ayağa kalkmaları yarım kalıyor. Yine Atatürk imdada yetişiyor ve bu yasayı görünce çok kızıyor. “Bunlar ne çabuk unuttular kadınlarımızın bu savaşı kazanmak için gece gündüz demeden çalıştıklarını, mitingler yaparak, konferanslar vererek halkı uyandırmaya uğraştıklarını...” diyor.
Sayfa 100Kitabı okudu
"Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır" denir. Ben de her başarılı kadının arkasında birer erkek vardır, diyorum. İlk erkek MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'tü. Eğer O bu yolu bize açmasaydı babalarımız, eşlerimiz, bize "kadının yeri evidir" demeyip çalışmalarımızı desteklemeseydiler, iş arkadaşlarımız bizi kadın diyerek kendileri gibi kabul etmeseydi, bizler ne eğitim alabilir, ne de böyle başarılı olabilirdik. Onun için bize destek olan bu değerli erkeklerimize en candan teşekkürlerimi sunarken, kızlarını okutmak istemeyen babalara, kadını sarıp sarmalayip eve kapatan kocalara, kadın elini sıkmaktan korkan zavallı erkeklere onlar örnek olmalıdır diyorum.
Bazen okuduğunuz bir öykü sizi birkaç yaş birden büyütür. Çoğu kez edebiyat, hayattan daha çabuk büyütür. Yaşama ilişkin birçok şeyi, kendi deneyimlemenize gerek kalmadan edebiyat yoluyla öğrenirsiniz. Önünüzdeki yılların deneyimlenmiş, canlandırılmış, sonuçlandırılmış haliyle sizi, hayattan daha önce bilgilendirir, donatır; dünyaya ve geleceğinize hazırlar. Bizi yalnızca dış dünyaya ve hayata ilişkin bilgilerle değil, aynı zamanda kendi içimizle, kendi dünyalarımızla da tanıştırır. Edebiyat aynı zamanda bir büyüme sanatıdır; bizi, biz yapar. İleriki yıllarda da her yaşın büyümelerini, algılamalarını, kavramalarını, edebiyat üzerinde izlemeyi, kavramayı sürdürürüz. Edebiyat aynı zamanda bir zamanlar okuduğumuzda kavramadıklarımızı sonradan anlamaktır.
Sayfa 11
Halil İnalcık
“Bu dünyadan giderken en çok neye hayıflanacağım biliyor musunuz? O büyük şaheserleri okuyamadan gözlerimi kapayacağıma. Ömür o kadar kısa ki…”
Sayfa 167Kitabı okudu
Bir devlet başkanı olarak arkeoloji bu kadar önemseyip desteklediği için Mustafa Kemal Atatürk’e yalnız biz Türkler değil, bütün dünya arkeologları müteşekkir olmalı, saygı duymalıdır. Ruhu şad olsun!
105 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.