Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Arkadaşın sırrı. Sohbetteki konular tükendiğinde, arkadaşlarının en derin sırlarını açığa çıkarmayacak çok az insan vardır.
Yahudiler tarafından kontrol edilen bir silah olarak basın
Halkın siyasi zekâsı, isteklerini yerine getirecek, milletin dertlerine derman olacak, yetenekli siyasileri bulup meclise yollamak konusunda yeterli değildir. "Toplumsal kaygı" dediğimiz şeyin içinde milletin fertlerinin şahsi tecrübelerine ve bilgilerine pek az rastlanır. "Toplumsal kaygı"nın büyük kısmı dışarıdan tahrik
Reklam
Ama bence bize düşen görev, yenilgiyi bu kadar kabullenmemek. Bu konular üzerinde derin derin düşünmek hepimiz için mesleğimizin gerektirdiği bir sorumluluk kuşkusuz…
“Caddede arkasından ıslık çalınan, güvendiği adam tarafından saldırıya uğrayan ya da evi bir başına çekip çeviren kadınlar olarak yalnız olmadığımızı bu konular konuşulunca ancak o zaman anlıyoruz. Bıkkınlığımızsa yük kaldıramayan narin omuzlarımızdan ya da aksi karakterimizden değil, hepimizin kurbanı olduğu derin adaletsizlikten kaynaklanıyor.”
Çocuk Islahevinde... Neler mi okuyorlar? Bir Vladimir ve Olga'nın derin, ilginç konular üzerine sohbetini ve sonra insan yazgısına doğrudan yön veren çevrenin "onların yaşamını nasıl mahvettiğini" okuyorlar. "Kitaplıklarını" gördüm - bir dolaptı, içinde Turgenyev, Ostrovski, Lermontov, Puşkin vb... ve birkaç yararlı gezi notları vardı. Şurdan burdan toplanmış, bağış kitaplarıydı.
Sayfa 205 - Yapı Kredi Yayınları
Ben kalbimi yalansız açıyorum; aksi olsa bunların hiçbirinden bahsetmezdim. Çünkü başkalarının da benim gibi fazla bir şey anlamadıkları bu derin konular üzerine kafa yormak zaten işime gelmez.
Sayfa 149 - Panama
Reklam
"Bu "yaban" lafı, beni, önce çok kızdırdı. Fakat, sonra anladım ki, Anadolulular, Anadolu köylüleri tıpkı eski Yunanlı- ların kendilerinden başkasına "barbar" lakabını vermesi gibi her yabancıya yaban diyorlar. Bir gün... bir gün, onlara, ispat edebilecek miyim ki, ben bir "yaban" değilim? Benim damarlarımdaki kan onların damarlarında işleyen kandır. Aynı dili söylemekteyiz. Aynı tarihi ve coğrafi yollardan, hep birlikte gelmişizdir. Ispat edebilecek miyim ki, aynı Allah'ın kuluyuz! Aynı siyasî mukadderat, aynı sosyal bağlar, bizi kardeşlik, evlatlık, analık babalık üstünde bir yakınlıkla birbirimize bağlamıştır. Lakin, hangi sözlerle, hangi seslerle? Gündelik hayatın ufak tefek ihtiyaçlarını bile anca ifadeye güç bulabiliyorum. Nerde kalmış ki, onlarla, bu kadar genel konular üzerinde konuşacağım!.. Gün geçtikçe daha iyi anlıyorum: Türk "entelektüel", Türk aydını, Türk ülkesi denilen bu engin ve ıssız dünya içinde bir garip yalnız kişidir. Bir münzevi mi? Hayır; bir acayip yaratık demeliyim. Öyle ya, bir insan tasavvur edin ki hangi ırktan, ne cinsten olduğu belli değildir. Kendi vatanı addettiği memleketin dibine doğru ilerledikçe, kendi kökünden uzaklaştığını hissediyor. Hissetmese bile etrafında hasıl olan boşluk, soğuk ve itici hava, ona her an kendi toprağından sökülmüş bir aykırı, bir acayip nebat olduğunu bildiriyor. Her memleketin köylüsüyle okumuş yazmış zümresi ara-sında, aynı derin uçurum var mıdır? Bilmiyorum! Fakat okumuş bir Istanbul çocuğu ile bir Anadolu köylüsü arasındaki fark, bir Londralı İngilizle bir Pencaplı Hintli arasında- ki farktan daha büyüktür."
Tanrı aşkına, söylediklerimi yanlış anlama! Hele bu günah- sız sözlerde bir alay sakın arama! Ben sana kalbimi yalansız açıyorum; aksi olsa bunların hiçbirinden bahsetmezdim. Çünkü başkalarının da benim gibi fazla bir şey anlamadıkları bu derin konular üzerine kafa yormak zaten işime gelmez. İnsanın yazgısı, başına gelenlere sonuna dek katlanmak- tan, sunulan kasedeki acıları sonuna kadar içmekten başka ne olabilir ki? Tanrı bile bu kasedeki badeyi insan dudağıyla tattığında onu fazlasıyla acı bulduysa, neden büyüklük taslayayım, neden kasedeki bade bana tatlı geliyormuş gibi davranayım? Doğruyu söylemekten korkmamalıyım. O kadar korkunç zamanlar geçiriyorum ki, bedenim varlık- la yokluk arasında titriyor. Önümde dipsiz bir uçurum gibi açılan geleceğe, dünkü yaşantım şimşeklerle işaret ederken, dünya benimle birlikte karmakarışık oluyor. Denizde böylesi bir uçuruma düştüğü zaman tutunacak hiçbir şey bulamayan bir insan boş yere çabalayıp da battıkça "Tanrım, bu biçare kulunu niye kapından attın?" diye acıyla inlemez mi? Bu sözün ağzımdan çıkma vaktini neden titreyerek bekleyeyim ki! Şu göklerin perdesini açan elin sahibi bile onu söylemekten kurtulamamıştır
Sayfa 102 - Halk kitapevi
[kişisel bilinçdışı, kolektif bilinçdışı]
…Noel zamanında da aynısı geçerli. Hanımlar beyler, Noel ağacının ne anlama geldiğini bilmek aşırı zor. Geçmişin derinliklerine kadar gider ve dallanıp budaklanır. Daima bir kahramanlar çağı olduğunu ve atalarımızın sebeplerini bildiğini varsayarız ama kendimizi kandırıyoruz-onlar da bilmiyorlardı. Bu konular hakkında atalarımızdan bin kat daha bilgiliyiz. Onlar bu şeyleri öylece yaptılar. En tuhaf törenleri icat ettiler; yılanlar, ejderhalar, rengarenk canavarlar vardı, ta ki bir gün biri çıkıp “Biz neden bunu yapıyoruz?” diyene kadar. Binlerce yıl boyunca bunları yaptıktan sonra insanlar düşünmeye başladı. Derin bir gizemli kalıtım uykusundan yani her şeyin canlı olduğu zengin bir ilksel durumdan yavaş yavaş uyanıyoruz.
İtiraf etmek gerekir ki, derin konular konuşulduğunda dinlemeye tuhaf bir şekilde bayılan bir kitle var, bizim ya da tartışmacıların bir şey anlamıyor olmasının önemi yok. Sorunsallardan heyecan duyuyoruz, enginliğin mevcudiyetini hissediyoruz. Bir sigara odasında söz gelimi özgür irade ya da Tanrı'nın âlim-i mutlaklığı yahut hayır ile şer hakkında bir tartışma başlamayagörsün, etrafta kim var kim yoksa hemen kulak kesilir. Felsefenin vardığı sonuçlar hepimizi hayati derecede ilgilendiriyor ve felsefenin en garip argümanları bizim incelik ve yaratıcılık hissimizi tatlı tatlı gıdıklıyor.
Reklam
Esirlerin salıverilmesinden sonra Tiflis'te çıkan Kafkas adlı ga­zetede, avulda geçirdikleri esaret günlerinin hikayesi yayınlan­dı. Gazetenin yazdığına göre "ilk akşam, tanışmayla geçti." Bu denli dehşet verici bir akşamı, sosyal kaynaşma çağrışımı yapan bir ifadeyle tarif etmeleri ilginç. Fakat Şamil, daha ilk günden esirlere
Ortaçağ
Asında 'Ortaçağ deyince, diğer iki dönem arasında bulunan bir zamanı kastediyoruz. Rönesans'ta ortaya çıkmış bir terim bu. O zamanlar Ortaçağ insanlara Antik Çağ'dan Rönesans'a kadar Avrupa'yı karartan 'bin yıl sürmüş bir gece' gibi gelmişti. Bugün hâlâ bize otoriter ve donup kalmış görünen şeyleri Ortaçağ'a
Sayfa 194Kitabı okudu
...Çünkü esasında, ve tam da en derin ve önemli konular söz konusu olduğunda, tarifsiz derecede yalnızızdır, bir insanın bir başkasına akıl vermesi veya hele de yardım edebilmesi için çok şeyin yaşanması, çok şeyin başarılması gerekir.
292 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.