Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Eğitim
Eğitim konumuza dönelim, eğitimci nasıl olmalıdır? Eğitimci öncelikle ders vereceği konuyu çok iyi bilmelidir. İkincisi çocuğu heyecanlandırabilecek yeteneğe sahip olmalıdır. Ben meslektaşlarıma hep söylüyorum; her profesör yarı yarıya aktör olmak zorundadır. Yalnız bilgi yeterli değildir, çocuğu eğlendirmek de gerekir. Eğitimci derste öğrenciyi uyutmamalı ve ilgisini çekmelidir. Onlarla şakalaşmalıdır, böylece çocuğun derste hatırlayacağı şeyler kalır. O hatırlayacağı şeylere dersin geri kalanını asabilir. Mesela ben öğrencilere sataşmayı çok severim. Çünkü öğrenci bunu hatırlar ve bunu hatırlayınca dersin kalanını da hatırlar. Peki eğitimci kendini nasıl yetiştirmelidir? İlk olarak kendisini sürekli yenilemeli ve bol bol kitap okumalıdır. (Nuriye Hoca) Zaten kendisi Milli Eğitim Bakanlığı'nın müfredatını takip etmiyordu, alanıyla ilgili bol bol okuyor ve araştırıyordu. İkinci olarak dünyayı gezmesi de çok faydalı olur.
Öğrenciler de öğretmenlerine birçok şey öğretebilirler.
Beşinci sınıftayken sınıf öğretmenim Fahamet Hanım, bir derste Ankara Meydan Savaşı'nda Bayezid'in daha önce geldiğini fakat erkekliğe sığmaz düşüncesiyle Timur'a saldırmadığını anlattı. Ben de "Hocam öyle bir şey yok, daha önce gelen Timur'dur," dedim. "Sen sus, o öyle değil," dedi. Bizim evde Şerafeddin Ali Yezdînin Zafernâme kitabının eski Türkçe bas kısı vardı. Eve gelince ona baktım ve kendi bilgimi teyit ettim. Ertesi gün de okula götürdüm ama ben nereden bileyim hocamın kitabı okuyamayacağını... Ben okuyabildiğim için herkes okuyabilir sanıyordum. Fahamet Hanım, okuyamayınca kitabı alıp attı. Ben de "Cahil karı!" dedim, o zaman da beni sınıftan attı. Arkamdan da çantamı attırmış. Okul müdürü ertesi gün annemi ve babamı çağırıp "Celâl'i okuldan alın, bundan sonrası tatsız olur," demiş. Bu kitaplar, bana bilgili bir insanın her şeyi yapabileceğini öğretti. Yeter ki bilgili olalım diye düşündüm. Karakterlerin hepsinin muazzam bir tabiat bilgisi vardı ve her birine hayran oldum. Hepsi insanın nasıl bir tabiat içinde yaşadığını keşfetmesine olanak sağlayan muhteşem kitaplardır. Yine söyledim kendi kendime: "Ulan böyle bir adam olmak var be! Gittiği her yerde şöyle bir etrafa baktığında ne var ne yok anlamalı insan." İşte bu kitaplar benim ilham kaynağım oldu.
Reklam
Kahveye baktığımı görünce "tesadüf, ben de sade kahve severim," dedi. Okulda kimse sevmezdi, bana da hep nasıl içiyorsun şunu, acı acı derlerdi. O yüzden derste defterimin kıyısına 'sade kahve seven birisiyle bir masal yazmak isterim,' yazmıştım. Gülümsedim. "İşte böyle gül lütfen ya, sana ağlamak yakışmıyor. Ne oldu anlat, tamam çözüm kelimesinin seni güldürmesinden çözümsüz olduğunu anladım. Ama bazen anlatmak bile iyi gelir."
Sayfa 97 - Armoni YayıncılıkKitabı okudu
Öğretmen Kıyımı
Gençliğimde uzak bir dağ köyünde öğretmendim. Başıma iş açtım orada da. Ne dedim biliyor musunuz, dedim ki bir gün derste, yağmur bulutlardan yağar. Su buhar olur, sonra da buhar bulut olup göğe ağar, sonra da efendim bir soğuk tabakaya gelince yağmur olup yere iner. Vay sen misin bunu diyen, ne gavurluğum, ne dinsizliğim kaldı. Demek yağmuru Allah değil de bulut yağdırıyor ha... Şikayetler, dövmelere kalkmalar. Sonra, sonra ne olacak, o çağ bu çağ gibi değildi, de ben kıyılmaktan kurtuldum.
Sayfa 296 - YKYKitabı okudu
Tek kelime bile edemeden sadece ders çalışmanın neresi eğlenceli!? Derste görmüyor muyuz zaten? O yeter. Eğlenmek istiyorum. Eğlenmek istiyorum ben...
Bazı hocalarım ise, zeki ama umarsız biri, derste bol bol hayal kuruyor diye beni eleştirdiklerini duyardım.
Reklam
Sınıftaki Atsız: Öğrencileri, Atsız'ın iyi bir hoca olduğunu, derste açıkça propaganda yapmadığını söylüyorlar. 1950-51 ders yılında Haydarpaşa Lisesi'nde talebesi olan Altan Deliorman şöyle diyor: "Devrenin yarısından çoğunu ders vermekle geçirirdi. Anlatır, öğretirdi. Çok da iyi öğretirdi... Yazılı notlarını açıkça okurdu. Kimin
Sınıftaki Atsız Öğrencileri, Atsız'ın iyi bir hoca olduğunu, derste açıkça propaganda yapmadığını söylüyorlar. 1950-51 ders yılında Haydarpaşa Lisesi'nde talebesi olan Altan Deliorman şöyle diyor: "Devrenin yarısından çoğunu ders vermekle geçirirdi. Anlatır, öğretirdi. Çok da iyi öğretirdi... Yazılı notlarını açıkça okurdu. Kimin
Öğrencisine soru sorduğu için öfkelenen öğretmen: Şevket Aziz Kansu.
Türkiyat Enstitüsü'nde iken Atsız, bazı derslere de dinleyici olarak devam etmektedir. Bu sırada meydana gelen bir olay Atsız'ın karakterini ve antropolojik ırkçılık konusundaki görüşlerini anlamak bakımından ilgi çekicidir. Devam ettiği derslerden biri de Şevket Aziz (Kansu)'in antropoloji dersleri idi. "Bir gün, derste projeksiyon hazırlığı yapıldığı bir sırada, talebe arasında bulunan Atsız müsaade alarak Şevket Aziz'e bir sual sordu. Bütün brakisefalleri Türk yapmanın ilmî bir görüş olmadığını, yalnız antropolojik ölçülerle ırkların tâyin olunamayacağını, Türklerin anayurtlarından biri olan Altay yöresindeki kazılarda birçok dolikosefal iskeletler bulunduğunu söyledi." Şevket Aziz, Atsız'ın sözlerine sinirlenir. Sınıfta şiddetli bir tartışma olur. Dersten sonra Şevket Aziz, Türkiyat Enstitüsü'ne giderek Atsız'a: "-Ne salâhiyetle bana derste sual soruyorsunuz? Sizi sual sormaktan men ederim." der. Atsız: "-Ben derslerde Zeki Velidi'ye ve Köprülüzade'ye bile sual sormuşumdur. Siz kim oluyorsunuz?" cevabını verir. Şevket Aziz: "-Bundan sonra dersime girmekten sizi men ediyorum.” diye bağırınca Atsız: "-Dershane sizin hususî mülkünüz değildir. Derse girmekten beni kimse men edemez." diye cevap verir ("1944-1945 Irkçılık Turancılık Davası", Orkun 27, 06 Nisan 1951: 14-15).
Bir çocuğun sorusu
Din öğretmenimiz demişti ki derste Müslümanlar ölürse savaşta, şehit olurmuş. şehitler giderken cennete,
Nesin yayınlarıKitabı okudu
483 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.