Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

ayşenur

ayşenur
@diamengan
Ey yaşam, hoşgeldin! Milyonuncu kez gidiyorum karşımaya deneyimin gerçekliğini, ve dövmeye ruhumun örsünde soyumun yaratılmamış vicdanını.
Reklam
“Hiç bir şeyin benim için olmadığı fakat yine de her şeyin bana ait olduğu duygusunu taşıyordum içimde, bu, ruhumun canlı pınarlarının parçası olan ve bilmediğim yerlerde şehvet gibi aniden beni saran, en derin ve en gerçek yaşantıya dahil olmamanın verdiği mutluluk duygusuydu.”
Kendi başıma son derece mutlu olabilirim. Özgürlüğe, kitaplara, çiçeklere ve aya sahip olan kim mutsuz olabilir ki?

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Kötülüklerin en büyüğü sığlıktır. Anlaşılan her şey doğrudur.
Tanrılar tuhaftır. Bizi cezalandırmak için yalnızca kötü huylarımızı kullanmazlar. İyi, yumuşak, insancıl, şefkatli yanlarımızla da mahvederler bizi.
Reklam
Tanrıların alaya alıp çamura batırdığı gerçek ahmaklar, kendini bilmeyenlerdir.
O gözlere asla uzun süre bakamazdınız ama niçin bakamadığınızı anlamak için bakmaya devam etmeniz gerekirdi.
Ona yaklaştım—beni göremiyor ya da görmek istemiyordu— ve incecik dudaklarının çevresinde tatlı tatlı, kibar kibar titreşen gülümsemeye baktım. Bu gülümseme yeniden başımı döndürdü, çünkü onun… onun sahte olduğunu biliyordum, sahteydi, sanattı, teknikti, tam bir ikiyüzlülüktü.
“Yakınlık cesaret gerektirir, çünkü risk kaçınılmazdır. İlişkinin bize nasıl etki edeceğini daha baştan bilemeyiz. Kimyasal etkileşim gibi birimiz değişirse, ikimiz de değişeceğiz. Kendimizi gerçekleştirirken gelişecek mi, yoksa yıkılacak mıyız? Emin olabildiğimiz tek şey, eğer kendimizi ilişkiye, iyisine kötüsüne, tüm varlığımızla bırakırsak bundan etkilenmeksizin çıkmayacağımızdır.”
Uzun bir gezgin yaşamı sürmek için şu üç şeyden birine sahip olman gerekiyormuş: ya dindar olacaksın, ya sanatçı, ya da ruhani. Eğer bunlardan birine sahipsen ama yeterli değilse, uzun bir gezgin yaşamı söz konusu bile değilmiş.
Reklam
Serçe yavrusu, “Bak anne,” demiş, “ne kadar merhametli bir adam, gözleri yaş içinde.” Anne yavrusunu ses çıkarmaması için uyarmış, “Sen onun gözündeki yaşa değil, elindeki kana bak!” demiş.
Sayfa 110Kitabı okudu
“Zaten bir yerde kötülük varsa, oradaki herkes biraz suçludur.”
Sayfa 109Kitabı okudu
"Şeytanın bile onu beğenip teşvik edecek yoldaşları, akranları vardı. Bense yapayalnız ve hor görülen biriydim."
"sevgili dağlar! benim güzel gölüm! gezgininizi nasıl karşılıyorsunuz böyle? zirveleriniz berrak; gökyüzü ve göl ise masmavi ve dingin. bu halinizle huzurun habercisi misiniz, yoksa mutsuzluğumla alay mı ediyorsunuz?"
Bu yaralı ruhuna rağmen doğanın güzelliklerini ondan daha derin hissedebilen biri yoktur heralde. Yıldızlarla dolu gökyüzünden denize kadar şu güzel diyarın sunduğu her tür manzara hâlâ bu adamın ruhunu yüceltme kudretine sahip gibi görünüyor. Onun gibi insanlar iki türlü var olur: Bir yandan derin acılar çeker; hayal kırıklıklarının altında ezilir, ama kendi içlerine çekildiklerinde, keder ya da aymazlığın girmeye cesaret edemeyeceği bir haleyle kuşatılmış ilahî bir ruha benzer.
Reklam
acısızlığın acısı
"Şu koskoca evrenin en acı çeken yaratığı benim, insanlar çok acı çekiyorlar. en beteri ölüm acısını çekiyorlar. ben daha ilerinin, acı olmayanın, acısızlığın acısını çekiyorum."
bindiler de çektiler gittiler, o iyi insanlar, o dünya güzeli atlara... o yiğitler, o her birisi kalan örneği şahinler, o ceren gibi atlara bindiler de başlarını aldılar gittiler. bir daha, bir daha hiç gelmeyecekler. hiç, hiç, hiç! demirin tuncuna, insanın piçine kaldık. şu dünyanın yaşaması müşkül hal ilen. bin iyiyi bir kötüyü kul eden...
zavallı budala, bu denli küçük olduğun için her şeyin de küçük olduğunu sanıyorsun.
o gün bugündür güneş, ay ve yıldızları kendi düzenine bıraktı, ne gündüz ne gece kaldı benim için; bütün dünya çevremde yitip gidiyor.