“Roller sadece oyuncular için değildir. Modern toplumlarda hepimizin bir rolü vardır. İster benimseyelim ister benimsemeyelim, hepimiz dikte ettirilen rolü sonuna kadar oynamak zorundayız… Çoğu zaman mutluluğumuzu yitirmek pahasına olsa da o rolün dışına çıkamayız. Çıkarsak hem kendi düzenimiz hem de toplumun düzeni bozulur.”
"Bana nasıl davranmam gerektiğini öğretecek profesyonel ahlakçıların vaazlarına ihtiyacım yok. Bunu bana dikte edecek bir tanrıya da kesinlikle ihtiyacım yok."
Reklam
Şöhret. Hayranlık. İmrenme. Bunların hepsi başkalarından gelen şeyler. Tüm inançlarını başkaları dikte etti ona. O bunlara pek bağlı kalmadı, ama başkaları onun bağlı olduğunu sandığı sürece, bir sakınca görmedi. Baş derdi hep başkalarıydı. Büyük olmak istemiyor, büyük sanılmak istiyordu. Bina yapmak istemiyor, mimar olarak hayranlık toplamak istiyordu. Başkalarını etkileyebilmek için başkalarından çaldı. İşte sana kendini katıksız silme. İhanet ettiği, feda ettiği şey, kendi egosuydu. Oysa herkes ona bencil diyor.
Erkekler dinlememeyi seçtiler çünkü dinlemek işlerine gelmedi, çünkü erkeklik normları onların zevklerinin öncelikli olduğunu dikte ediyor, çünkü etraftaki diğer Erkekler de aynı şeyi yapıyor.
Tanrı'yı, isyankarlığım ve hüsranım için beni cezalandırmasın da her şeyi affeden bir sevgi ile beni ödüllendirsin diye sevmek zorunda olma yönündeki tuhaf inanç, çocuksu bağımlılığımızın ve güvensizliğimizin bir ifadesi ve tıpkı anne-babalarımız gibi, Tanrı'nın da bizim sevgimize ümitsizce muhtaç olduğu varsayımı haline gelir. Ancak bu tamamıyla tuhaf bir düşünce değil midir? Ahlakın dikte ettiği gerçek olmayan duygulara muhtaç daha üstün bir varlık, hüsrana uğramış ve yönünü şaşırmış ebeveynimizin sergilediği güvensizliği fazlasıyla andırır. Böylesi bir varlığa, ancak kendi ebeveynini hiç sorgulamamış ve onlara olan bağımlılığı hakkında hiç düşünmemiş insanlar Tanrı diyebilir.
Sayfa 34 - Giriş: Ahlak ve BedenKitabı okuyor
Tanrı'yı, isyankarlığım ve hüsranım için beni cezalandırmasın da her şeyi affeden bir sevgi ile beni ödüllendirsin diye sevmek zorunda olma yönündeki tuhaf inanç, çocuksu bağımlılığımızın ve güvensizliğimizin bir ifadesi ve tıpkı anne babalarımız gibi, Tanrı'nın da bizim sevgimizi ümitsizce muhtaç olduğu varsayıma haline gelir. Ancak bu tamamıyla tuhaf bir düşünce değil midir? Ahlakın dikte ettiği gerçek olmayan duygulara muhtaç daha üstün bir varlık, hüsrana uğramış ve yönünü şaşırmış ebeveynimizin sergilediği güvensizliği fazlasıyla andırır. Böylesi bir varlığa, ancak kendi ebeveynini hiç sorgulamamış ve onlarla olan bağımlılığı hakkında hiç düşünmemiş insanlar Tanrı diyebilir.
Reklam
Kendi hayatımızda hiçbir yerde uygulamadığımız, uygulamayacağımız kriterleri birbirimize dikte etmekten vazgeçmediğimiz ve modern tabirle "duyar kasmak"ta ısrar ettiğimiz sürece, ülkemizdeki tüm orijinalite potansiyelini yok eden tek tipleşme ve entelektüel çölleşmenin önüne geçmemiz mümkün olmayacaktır.
“ Eğer senin kendin için istediğinden daha farklı bir şeyi senin için istersem, hatta bunu sağlarsam, özgür iraden nerede kalır? Ne olman, yapman, sahip olman gerektiğini sana dikte edersem, yaratıcılığına ne olur? Benim hazzım, senin özgürlüğünde, itaatinde değil. “
Tarih boyunca insanlar iki tür "barış" tanımış ve bilmiş, bu iki türü yaşamış ve kabul etmiştir. Birincisi, güçlünün gücü yoluyla, savaş ve şiddete dayanarak dayattığı barış; yani galibin dikte ettirdiği barıştır. İkincisiyse, güçlerin, şiddet kullanma irade ve yeteneklerinin dengelenmesi yoluyla kurulanıdır, yani yine güce ve şiddete, sinmeye, misilieme tehdidine dayanır ancak "denge" biçiminde ortaya çıkmıştır. Bu ikincisi ile küreselleşmeye başlayan beynelmilel sermaye, kendi iş ve dış barışını kurmuştur.
Sayfa 15 - Ne zaman Çıkacak, Kimler Arasında Olacak. İnkılâp Kitabevi, Sekizinci Baskı İstanbul 2022, [ISBN: 978-975-10-4021-3]Kitabı okudu
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.