Bize öğretilen erkeklerin duygularını paylaşmakta güçlük çektikleriydi..Duygularını paylaşmasına destek olmalı,hatta duygularını paylaşma gayretini gösterdiği için kendini şanslı hissetmeliydi kadın....
El alem adlı örgütün tüzüğünde apaçık bir çifte standart uygulaması vardı.Bense bu çifte standartlara göre el alemin kabul edilebilir gördüğü makul kadın değildim...
Kırım Hanları, büyük Moğol İmparatorluğu'nun Avrupa'da kalan son parçasıydı. Cengiz Han'ın soyundan geliyorlardı ancak başkentleri Bahçesaray'daki saray ve bahçeler gibi onlar da bozulmaya yüz tutmuştu. Yine de sade ama asil bir hayat sürüyorlardı. Servet biriktirmek törelerine aykırıydı. Bir elbise, bir kılıç ve bir at
Bahçesaray'ın gül ve bülbüllerinin arasında, başka bir Hristiyan gelinin ruhu daha dolaşır. Dilara Bikeç'in sekiz köşeli bir mezar taşında yer alan solmaya yüz tutmuş altın yaldızlı kitabede şöyle yazar: BURASI, ŞAHİN GİRAY HAN'IN SEVGİLİ EŞİ DİLARA BİKEÇ'İN MEZARIDIR. ÖLÜM TARİHİ 1753. HRİSTİYANDI.
(...)
Dilara Bikeç, Hanın gönlünü kazanmadan önce haremde yaşayan Gürcü bir köleydi. Hanla evlendikten sonra Dilara, sahip olduğu dini hassasiyetler yüzünden büyük sıkıntılar yaşadı. Han eşine ibadet hürriyeti sağlasa da nafile. Dilara bir türlü evliliklerini kabullenemiyordu. Dinine o kadar bağlıydı ki yatak odasının duvarını süsleyen hilalin üstüne bir haç işlettirmişti.
Toplumun yani el alem örgütünün benden beklediği kadın olarak var olamıyordum bu yeryüzünde. Varlığımı istediğim gibi ve istediğim koşullarda sürdürebilmemin tek çaresi cinsiyet eşitliğiydi ve buna giden tek yolsa feminizmdi.