Ben, dedi... ben hayatımı hayatımda kaybettim, değil mi? Ben aslında... hayatımı anlamsızca yaşamaya başladığım için kaybettim... böyle mi... ben hayatımı, misketlerimi kaybeder gibi, bir şeyi kaybetmiş gibi kaybetmedim.
Başarı; gerçekten isteyenlere, gerçekten çalışanlara ve ruhsal melekelerimizin vasıflarını ve kâbiliyetlerini öğrenip ona göre hareket edenlere bir ihsandır.
Uzun, zahmetli, sonsuz sabır ve sebata muhtaç olan nefse hâkim olma meselesini hemen bir 'Oluversin!' arzusuyla başarılacak gibi göstermek, daha başlangıcından ümitsizliğe mahkûm kılmak demektir.
Dur Leyla, kalbine bak. Orada sana ait olmayan, zanlarla boyadığın, vehimlerle büyüttüğün mevsimler vardı, söndüler. Kalbin gerçek. Onun binbir tufanla sönmeyecek ateşi var. Upuzun kıyılar boyunca dalgalara boyun eğişi, sonra yeniden ortaya çıkışı. Kalbin son nefesini verene dek seninle gelecek. Başını yastığa koyduğunda seni huzurun ipekten örtüleriyle saracak. Kozanda çürümeden uyanamazsın, kalbine bak. Düşe kalka yürüdüğün yollar, ayağına dolanan patikalar, çatallanan niyetler, düğümler orada ayıklanacak. Kalbine bak. Maskeler aşınır, maskeler yorulur, maskeler düşer. O seni terk etmez, kalbine bak.
Sen hatalarınla beslendin, yaşamaya bak. Kalbinin karanlık ormanlarında, güneşine erişemediği kuytularda herkese sırtını dönüp avuç avuç hata yedin. Şimdiyse elinde o ormanlardan kalma dallar var. Aşkın ve nefretin bütün mevsimlerini tecrübe etmiş, kırgın, pişman, yorgun dallar. Bu dallarla odalara sığmazsın, evlere sığmazsın. Belki sığarsın ve bunu kimseye söylemezsin. Kimsenin bilmediği odalarda ölü bir daldan hatıralar fışkırır, tavana yürür ve henüz çiçeklenmemiş dallar boyunca sana aynı şeyi tekrar ederler: Sen bu acının üstesinden gelemezsin.