Cenevizli antikacı B. Embriaco, dünyanın sonunun geldiği, kıyametin yaklaştığı bir dünyada yaşar. Allah’ın bilinmeyen yüzüncü bir adının olduğu ve bu adın geçtiği bir kitabın olduğunu öğrenir. Bu kitapta bulunan kehanetler ancak dünyanın sonunun gelmesini durduracaktır. İç dünyası fazlaca karışık olan karakterimiz, kitabı bulmak için uzun bir yolculuğa çıkar. Bu yolda ölümle yüzleşir, âşık olur ve dünyanın sonunun geldiği söylentileri içinde gelgitler yaşar ama sonunda yolculuğu tamamlar...
Kitap gerçekten merak uyandırıcıydı. Karakterin çıktığı tarihsel yolculuk, pek çok şehri anlatması ve özellikle Osmanlı Dönemi Sakız Adası’nda geçen bölümler ilgimi çekti. Fakat ilk bölümlerden sonra ağır ilerleyen kurgu okumamı yavaşlattı. Osmanlıya karşı negatif söylemlerin olması da söz konusu. Yazarın “Doğu’nun Limanları” ve “Semerkant” adlı eserlerini çok daha severek okuduğumu söyleyebilirim. Yine de bu benim yorumum belki sizin ilginizi çeker diye burada dursun.
“Kendi kanılarım vardır ama dünyanın soluk alıp verişine sağır değilim.”
“Dünyanın batmak üzere olduğu hissedildiğinde bir şeylerin ayarı bozulur, insanlar ya en koyu sofuluğa ya da en yoğun sefahate dalar giderler.”
“Aşk, arzuyla olduğu kadar sabırla da beslenir.”