Hz. Ömer'in Hz. Halid'i görevden alması
Hz. Ömer'in, İslam ordularının komutanı durumundaki Hz. Halid'i görevden almasının hakiki sebebi, askeri inisiyatif ile sivil inisiyatif arasında baş gösteren gerilimdir. Hz. Ömer hilafete gelir gelmez, Hz. Halid'e yaptığı işler konusunda çok daha ayrıntılı olarak kendisini bilgilendirmesini istedi. Halid ise Hz. Ebu Bekir (r.a) döneminde böyle bir uygulamanın olmadığını öne sürerek bu direktifi reddetti. Halife Ömer komutanının bağımsız hareket etmek istediğini anlamakta gecikmedi, ancak hemen harekete de geçmedi ve uygun bir zamanı beklemeye koyuldu. Nihayet Hicret'in 17. yılında Halife Ömer, en başarılı ve en görkemli bir döneminde asker iken Halid bin Velid'i görevden aldı; ona azil mektubunu getiren zat, bütün askerlerin gözü önünde, Halid'in başlığını başından çıkararak kemerini boynuna bağladı. Peki, o büyük insan ne yaptı dersiniz? Hiçbir şey. Sadece emre itaat etti ve bir süre daha bir nefer olarak görevine devam etti.
İslam'da Güç: Devlet mi, Halk mı?
Geleneksel İslam inancına göre Allah'ın iradesi devlette veya devletin başındaki şahısta değil, ümmette/halkta tecelli eder. Devlet başkanı ne "tanrı-kral"dır ne de "Allah'ın halifesi" veya "Tanrı'nın yeryüzündeki gölgesi ve temsilcisi"dir. O, yetkisini halktan-toplumdan almış, seçimle görev başına getirilmiştir. Esas görevi hukuku uygulamak ve toplumun genel arzusuna ve rızasına göre yönetmektir. Bu temel kabul, İslamiyet'te ve Müslüman toplumlarda "teokrasi"yi imkansız kılar. Bu, toplumun daima devletin önünde ve üstünde olmasını gerekli kılan temel bir ilkedir. Bu da bize gösteriyor ki, İslam'ı genel çerçeve içinde temel hareket noktası "güçlü devlet" değil, "güçlü toplum" konseptidir. Elbette toplumun devletin önünde ve üstünde olması demek, devletin dışında ve karşısında demek olması anlamına gelmez. Nihayetinde devlet, toplumsal hayatın en geniş anlamdaki siyasi bir teşkilatı ve organizasyonudur. Şu halde esasında, devlet ile toplum arasında bir karşıtlık ya da bir yabancılaşmanın prensipte olmaması gerekir. Ama yine de tarihsel deneylerden anlaşıldığı gibi, yetkilerin önemli bir kısmının toplumun uhdesinde olması gerekmektedir. İnsanların kendi aralarında kurduğu siyasi organizasyonun veya bir başka ifade ile devletin resmi bir görüşü, merkezden herkese empoze edilen ve dayatılan bir ideolojisi, belli bir yorum ve içtihatla sınırları çizilmiş resmi bir din veya mezhebi olmaz, olmamalıdır; ancak devletin sosyal hayatın esası olan bir arada yaşamayı mümkün kılan "ahlaki amaçları" olabilir.
Reklam
824 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
Uyurgezerler Üçlemesi / Hermann Broch Her romanın hikayesi bir öncekinden on beş yıl sonra başlayan bir üçleme Uyurgezerler: “Pasenow ya da Romantizm”; “Esch ya da Anarşizm”; “Huguenau ya da Realizm.” Her ne kadar eserler arasında büyük bir bağlılık yok gibi gözükse de üçüncü kitapta kahramanlar buluşuyor ve deyim yerindeyse “eteklerindeki
Uyurgezerler Üçlemesi (3 Cilt - Kutulu)
Uyurgezerler Üçlemesi (3 Cilt - Kutulu)Hermann Broch · Ketebe Yayınları · 202223 okunma
Hz. Muhammed'in vefatını müteakip Müslümanlar arasındaki ilk ihtilafın, "siyaset" yüzünden, "kimin halife olacağı" konusunda çıktığı bilinmektedir. İşin gerçeği, siyaset, bütün mezheplerin ortaya çıkışında etkili olmuştur. İnsanlar, tarih boyunca, "siyasi erk"i ele geçirebilmek, daha sonra da egemenliklerinin meşrulaştırabilmek ve sürdürebilmek için her yolu denemişler; bu arada dini de kullanmaktan hiç çekinmemişlerdir. Bu egemenlik meselesi yüzünden çok kan akmıştır. Oysa İslâm dininin egemenlik iddiası yoktur; İslâm, siyasi meseleleri insanın sorumluluğuna bırakmıştır.
Sayfa 430 - Fecr Yayınları, 1. Baskı, Kasım 2023Kitabı okudu
Feuerbach'a göre Tanrı'yı icat eden insanın kendi duygu ve özlemleridir (projeksiyon). Din, yabancılaşmış insan bilincidir. Bu sebepten dolayı, din bize aslında Tanrı hakkında bilgi vermez, ama bunun yerine kendimiz hakkında bilgi saglar. Yani teoloji aslında antropolojiye indirgenebilir. Bu noktada kalmayan Feuerbach, Comte gibi, Tanrı yerine "insanlık"ı bir kült objesi haline getirir. Hümanistik teoloji olarak da adlandırılan bu görüşe göre, teslisin yerini, insanların üç özelliği alacaktır: akıl, irade ve aşk.
Sayfa 33 - İletişimKitabı okuyor
#Tarih,bir dersten fazlasıdır.
Spordaki milli başarıların sahiplenilmesinde bile kamplaşıp bölünen bir toplumun acilen bir terapiye, konuşabilecek insani nezaket ortamına ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Bir futbolcunun attığı gole başarı ile orantısız bir şekilde dağlar dolusu anlamlar yüklenmesinin, voleybol takımının başarısına alabildiğine çağdaşlık,başarının seküler aidiyet
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.