Bir ırkın bireylerini birbirinden ayıran şey, terbiyenin ve istisnai bir kalıtımın sonucu olan, bi­linçli şeylerdir. Zekaları bakımından birbirine hiç benzemeyen insanlar, bazı defa aynı isteklere, aynı hırslara, aynı duygulara sahip olurlar. Din, ahlak, po­litika, sevgi, nefret gibi duygular alanına giren şey­lerde, en yüksek insanlar, adi bireylerin derecesini pek geçemezler
Bilinçli tasasızlık, gel göğsüme yerleş
Mümin bilir ki,kendi gerçek bilgisizliğinin ötesinde her şeyi kuşatan Allah’ın , sonsuz bilgisi vardır.Bu belirlilik, gerçek bir dindara hürriyet ve tasasızlık havası verir.Tasasız olmak, duyarsız olmak anlamına gelmez. Tasasız olmak, gelip geçici hadiselere boyun eğmemek,sakin ve sessiz bir şekilde dikkatli olmak demektir.
Sayfa 58
Reklam
Tanrı hakkında pozitif düşünen kişi pozitif çıkarımlarda bulunacağından çabuk iyileşmektedir. Diğer taraftan Sebastian Murkel, cezalandırıcı bir Tanrı inancı olanların hastanelerde daha fazla korku yaşadıklarını ve depresyon geçirdiklerini belirtmiştir.
Okuyalım okutturalım
Fikri Sahada Materyalizme ve İslam'a Göre İnsan / Muhammed Kutub İslam'ın Etrafındaki Şüpheler / Muhammed Kutub Biz Müslüman mıyız? / Muhammed Kutub İnsanlık Tarihinde Gelişme ve Duraklama / Muhammed Kutub İslam'da Sosyal Adalet / Seyyid Kutub Dünya Barışı ve İslam / Seyyid Kutub İslam Düşüncesinin Özellikleri / Seyyid Kutub İşte
(الساكت عن الحق شيطان اخرس ) "Haksızlık karşısında sükût eden 'Hakkı söylemeyen' dilsız şeytandır." Bu ne büyük sözdü, demokrasinin rûhu idi. Hak ancak böyle korunurdu. Bu, kuvvetli bir imân eseri idi. Inanan adam önce hakkı korumakla mükelleftir. Hoca efendilerimiz de halka bunu öğretmekle mükelleftir. Nasıl olur da kendileri tatbik etmezdi? Bu sukût neden olabilirdi? İkinci seçimi garantiye almak için mi idi? Hadiseleri görmeyen ve muhitini bu kadar tanımayan kimse nasıl ikinci seçimden ümit edebilirdi? İşte bu imân zaafı, bir milletin rûhunu tereddîye sürüklemek için kâfi idi. Montesquieu'nun "Her millet lâyık olduğu idâreye mazhar olur" sözünü söyleyişinden bin sene evvel, en büyük hikmet ve hakikatleri bütün cihâna ilân eden son Peygamber Hazret-i Muhammed (s.a.v) (كما تكونوا يولى عليك) yani; "Siz nasılsanız ona göre idâre olunursunuz" düstûrunu vaz'etmişti Montesquieu'nun ilham menbai da o idi. Fakat Şark kultüründen bîhaber Garp hayranları, bütün sosyal kaideleri Garp medeniyetinin vaz ettiğine inanıyorlardı. Çünkü din sosyolojisi, din psikolojisi kimse tarafından ele alınmamıştı. Medrese kültürü bu lüzûma hiç yönelmemişti. Son asrın bütün içtimaiyat ve rûhuyat nazariye ve kanunları Kur'ân ve hadîslerle bin üç yüz sene evvel vaz'edilmişti.
Sayfa 144
Ateistlere,deistlere ve bilime din gibi inananlara sorular :
En azından inananlar dünyadaki kötülüklerin cezalarının öte dünyada verileceğine ve mağdurların ödülledirileceğine inanmaktadırlar.Siz,Tanrı'yla birlikte ahireti de inkâr ettiğinize göre, bu dünyada kötülük yapanların zulümlerine nasıl bir ceza, mağdurlara yönelik nasıl bir telafi düşünüyorsunuz? Çünkü zalimlerin birçoğu dünyada adalete hesap vermeden ölüp gitmektedirler. Bu düşünceyle sizler,zalimlere karşı bir çaresizlik psikolojisi ürettiğinizin farkında mısınız?
Reklam
İnsan, bedeninden çok ruhunda yaşadığını fark edebilirse, yaşadıklarını da pencereden bakar gibi dışarıdan seyredebilir.
Sayfa 52
Din, siyaset, ahlak, sevilen ve sevilemeyen șeyler gibi duyguları alakadar eden konularda, en seckin kişiler bile en vasatlarin derecesinin üstüne nadiren çikar. Büyük bir matematikçi ile ayakkabıcısı arasinda entelektüel manada bir ucurum olabilir ama karakter itibariyla tamamen aynı veya oldukca az farklı olabilirler.
Sayfa 25
1,000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.