Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
İslamda siyaset, erdemin pusatlarından biridir. O araç olmaktan çıkıp amaç olduğu gün, fitne doğar. Fitne, yani bozuluş, çürüyüş ve yıkılış kurdu. Bu kurt, islam toplumunun yüreğine girmeye yol buldu mu, güvensizlik, şüphe ve inkar tohumlarını açan, onları besleyip büyüten bir gübre ödevini görür.
Sayfa 26
Din konusundaki tutumumuz köktenci (radikal) olamaz. Çünkü köktencilik (radikalizm) toplum haya­tının düzenlemesinde modernleşmeci yaklaşımlara öz­güdür. Radikal demokrat, radikal sosyalist olunur; tıp­kı ılımlı demokrat, ılımlı sosyalist olunabildiği gibi. Bu yaklaşımın yandaşları radikal veya ılımlı olduklarını ifade etmekle özlem duydukları toplumsal değişmenin sınırlarına göndermede bulunmuş olurlar. Bir müslümanının, hristiyanın, musevinin veya budistin kendi dünyasında nasıl bir yer sahibi olduğunu anlamak için onun köktenci olup olmadığına değil, o dinin esasları­na ne ölçüde, nasıl, hangi amaçla riayet ettiğine baka­rız. Din salikleri birbirlerinden daha köktenci olmala­rıyla değil, daha sadık, daha bağımlı olmalarıyla ayrı­lırlar. Amiyane bir deyişle "daha iyi müslüman" deriz, ama onun neden iyi olduğu köktenciliğini kapsamaz. Çünkü köktencilik din alanının değil, siyaset alanının ve bilhassa modern siyaset alanının bir terimidir
Reklam
Atatürk'ün İlmi Sırrını Bugün Gelen İlim Hem Çözüyor Hem de Yeni Devrimi İnsanlığa Getiriyor Vesveseden kurtulmak kolay değil. Bu bilgiler düşmana neden açık ediliyor sorusuna yanıt vereyim. Mustafa Kemal Atatürk'ün insanlık devriminin yerine nasıl bir fikir konulması mümkün olmadığının ve karşı yıkımın çaresiz nasıl bıraktığınn
"Benim tezim, bütün halkların, bütün kültürlerin birbiri hakkında önyargılara sahip olduğudur. Eğer bir gün bu önyargı kelimeleri, yani Avrupa dillerindeki barbar, Japon dilindeki gaijin, Müslümanlardaki kâfir, Almanlardaki Ari olmayan gibi önyargı sıfatlarını kaldırabilirsek, amacımıza ulaşabiliriz. Amaç nedir derseniz, bence tam olarak şudur: insanın değerinin sadece insan oluşundan geldiği; din, milliyet, cinsiyet, renk, cinsel tercih, siyaset gibi birtakım ön sıfatlarla ayrımcılığa uğratılmadığı bir hümanizm anlayışı." Salon profesörü alkışlamaya başladı. Güzel sözlerin insanlar üzerindeki etkisi büyük oluyordu ama bu düşünceleri salonun dışına taşımıyorlardı. Her türlü ayrımcılığı yapan insanlar, konferansta bu güzel sözleri alkışlamakta sakınca görmüyorlardı. Biraz sonra olağan hayatlarına geri döndüklerinde, gene "insana insan olarak bakmayacaklar", her türlü ayrımcılık ve nefreti körükleyeceklerdi. Neden böyle davrandıklarını açıklamak için sık sık "ama" diyeceklerdi. "Doğru ama" diye söze başlayıp, lafta savundukları ilkelere aykırı bütün davranışlarına mazeretler uyduracaklardı.
Bilime gücünü veren, özgür araştırma ve ne denli garip gelirse gelsin, ortaya atılan bir varsayımın değeri üzerinde araştırma yapılması gerektiği düşüncesinin yerleşmesidir. Alışılmış fikirlere benzemediği için insanı tedirgin eden yeni fikirlerin boğulması, din ve siyaset çevrele^ rinde görülebilir. Fakat böyle bir şey, bilgiye götüren bir yol değildir. Bilimsel çaba kavramıyla bağdaşamaz. Yeni ufuklar açacak görüşleri kimin öne süreceğini önceden kestirip atamayız.
Yakın Tarih Dersleri İkinci bir adam Atatürk sonrası Türk Cumhuriyeti devletini yönetemedi. Mustafa Kemal Atatürk gibi bir ileri görüş dahisinin yerini doldurmak kolay değildi. İkinci dünya savaşı birinci dünya savaşının başarısızlığı emperyalizmin tarafından giderilmek istendi. Bugün devam eden birinci dünya harbidir. Batı emperyalizmi
Reklam
Din ve siyaset
Din ile siyaset aynı arabada gittiğinde, sürücüler karşılarında hiçbir şeyin duramayacağını sanır. Dümdüz gider, hızlandıkça hızlanırlar. Engelleri tamamen göz ardı eder, körlemesine gidenlerin uçurumu çok geç fark edeceğini unuturlar.
Sayfa 514 - Bene Gesserit, JessicaKitabı okuyor
Kodaman Besleme Düzeni Alçak ve Rezil Bir Düzendir
Türk'ün Erdemli Cumhuriyeti İnsanlığın yeni anası olacak çocuklar büyüyor Anadolu'da. O çocukların memesini kesmeye kalktılar. Meme Anadolu da topraktı.
Osmanlı Yönetiminde Bulgaristan ve Bulgar Milliyetçiliğinin Uyanışı
Türklerin Bulgaristan'ı ele geçirmesiyle kendilerine hakimiyet alanı oluşturan Boyarların halk üzerindeki baskıları son bulmuştu. Keyfi idare yerine düzenli bir devlet teşkilatı kurularak ülkeye birlik ve merkezilik getirildi⁵¹. Osmanlı Devleti, Bulgarların dini inançlarına müdahale etmemekle birlikte Bulgar Kalesi'ni İstanbul'daki Fener-Rum Patrikhanesi'ne bağladı⁵². Fener-Rum Patrikhanesi, bir müddet sonra Bulgarlar üzerinde hakimiyet kurmak amacıyla ayinlerde Bulgarcanın kullanılmasını yasakladı. Bulgar din adamlarının eğitimleri ve terfi şansları bulunmuyordu. Yunanlar tarafından hizmetkar olarak kullanılıyor, hatta kimi zaman ayinlerin ortasında dövülüyordu⁵³.
Sayfa 153 - Timaş Yayınları, Taha Niyazi KaracaKitabı okuyor
En küçük bir ulusun üyeleri bile kendi yurttaşlarını doğrudan asla tanıyamazlar, ama yine de her birinin kafasında kendi toplumlarının geçmişten gelen mitler, tarihten ve kültürlerinin imgeleri yaşar. Toprakları üzerinde başka kavim, din ve dillerle birlikte yaşasalar da, İngiltere, Almanya, Fransa, Rusya, Türkiye, Japonya gibi... kendi uluslarının isimleriyle anılmaktadırlar. Hiçbiri kavminin adının devletin adı olmasından vazgeçmez, böyle bir şeyi hayal bile etmez, ettirmezler. Ülkenin içinde yaşayan her insanın demokratik hak ve özgürlüğü ayrıdır ve bu konuyla hiçbi ilişkisi de yoktur!
Reklam
“Benim tezim, bütün halkların, bütün kültürlerin birbiri hakkında önyargılara sahip olduğudur. Eğer bir gün bu önyargı kelimeleri, yani Avrupa dillerindeki barbar, Japon dilindeki gaijin, Müslümanlardaki kâfir, Almanlardaki Ari olmayan gibi önyargı sıfatlarını kaldırabilirsek, amacımıza ulaşabiliriz. Amaç nedir derseniz, bence tam olarak şudur: İnsanın değerinin sadece insan oluşundan geldiği; din, milliyet, cinsiyet, renk, cinsel tercih, siyaset gibi birtakım ön sıfatlarla ayrımcılığa uğratılmadığı bir hümanizm anlayışı.”
Sayfa 46 - İnkılap KitabeviKitabı okuyor
Şeytana Saç Baş Yolduruyoruz Ateşten kim yaratıldı şeytan! Şeytan ne yaşatır cehennem! Yaşadığınız budur.
Bu ameliyeyi [uygulamayı] başa çıkarmak [başarıya ulaştırmak] için iki usul tatbik, iki tarik [yol] ihtiyar olunacaktı: Aşılamak, budamak. Müslümanlar temsil, gayr-ı Müslimler taktii edilecekti [katledilecekti]. Gayr-ı Müslimlerin temsili mevzu-u bahis olamazdı. Çünkü din farkı, lisandan çok kuvvetli ve temsil ameliyesinde aşılması hemen imkansız bir settir. Ancak hakiki bir ihtidadan sonra mevzu-u bahis olabilir. Yeniçeri Ocaklarının iadesi ise varid-i hatır olamazdı [hatırlanamazdı]. Teferruatın, muvakkat [geçici] tedbirlerin, ihtirazı ve istisnai kayıtların izahına girişmiyorum. İttihat ve Terakki hükümetinin bu planını umumi şekilde ve muhtasaran [kısaca] zikrettikten sonra, planın Kürtlere ait kısmını takiben ilerleyelim: Bu plana nazaran Kürtler taktii [katledilen] değil temsil kısmına dahil olan milletler meyanında [arasında] idiler. Kürt unsuru, "Yeni Turan, güzel ülkeye" giden yolun üzerinde yaşayan bir millet idi. Türkleştirilmeleri mühim, belki müsta'cel [acil] ve herhalde derece-i vücub da [vacip] idi. Kürtlerin temsiline dair bir de kanun yapıldı. Zamanın bedbaht padişahı Sultan Reşat'a da tasdik ettirildi. Mezkur [sözkonusu] kanunda vilayet-i şarkiye [doğu vilayetleri] ismiyle yad olunan Kürdistan'da sakin [yerleşik] halk yani Kürtler, o araziden kaldırılarak garb'e yani Türk vilayetlerine nakil ve ahali kısmı mahalli nüfusun yüzde beşini (%5) tecavüz etmeyecek surette Türk köylerine tevzi; beyler, ağalar ve şeyhler ise derece-i ehemmiyetlerine [önem derecelerine] göre vilayet, liva ve kaza merkezlerine iskan olunacaklardı. Ahalinin bey, ağa ve meşayıh ile münasebeti tamamıyla qet edilecekti [kesilecekti].
Demokrasi dininin mukaddimesi gibi..
Bugün neslin gözünde siyaset en büyük değeri ta­şımaktadır, kurtuluşun sanki tek yolu odur. Çünkü mu­ vaffakiyete onunla ulaşılır. Ahlak, sonradan onun üzeri­ ne sürülebilen bir ciladır. Bugün din yolu bile muvaffakiyete götürücü bir siyaset yolu olmuştur. Ahlaka her sahada veda edilmiştir.
Benim tezim, bütün halkların, bütün kültürlerin birbiri hakkında önyargılara sahip olduğudur. Eğer bir gün bu önyargı kelimeleri, yani Avrupa dillerindeki barbar, Japon dilindeki gaijin, Müslümanlardaki kâfir, Almanlardaki Ari olmayan gibi önyargı sıfatlarını kaldırabilirsek, amacımıza ulaşabiliriz. Amaç nedir derseniz, bence tam olarak şudur: İnsanın değerinin sadece insan oluşundan geldiği; din, milliyet, cinsiyet, renk, cinsel tercih, siyaset gibi birtakım ön sıfatlarla ayrımcılığa uğratılmadığı bir hümanizm anlayışı.”
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.