İçimi parçaladın, lime lime ettin, yüreğimi dağladın Tolgonay ana!
Sen bu acılara nasıl dayandın?
Nasıl şikayet etmedin?
Yüreğin öyle genişmiş ki bunca acıyı barındırabilmişsin içinde.
Bağrına basmışsın bunca yangını da kimseye bir şey dememişsin, diyeceğin de kimsen kalmamış zaten…
Ah Tolgonay ana! Ah Aliman! Ah hayat! Ah savaş!..
Bir savaşın geride bıraktıkları, ve bırakmadıkları, doyumsuz bir canavar gibi her şeyi yiyip bitirdiği, çocukları, evlatları, anaları, umudu, aşkı, sevinci, hasılı önüne gelen her şeyi, bu nedir diye sormadan koparıp parçaladığı ama insan olanı asla gerçek manada mağlup edemediği, edemeyeceğini anlatan bir hikaye.
Bir kadının hayata tutunuşu, onu hiç yalnız bırakmayan, her şeye şahit olan ve tek yakını, toprağıyla dertleşmesi…
Çok sinirlendim, kızdım ve hatta ağladım…
Okurken kalbimin bir köşesinde sürekli can çekişen, acıyan, inleyen Filistin’i de düşündüm. Ve biliyorum ki bu hikayenin çok daha acı bir halini yaşıyor Filistin.
Bir tarih kanla, büyük bir ızdırapla yazılıyor, engel olamıyoruz...
Söylenecek çok şey var, yeri burası değil. Bu bir kitap incelemesi, ve ben incelememde son olarak şunu söylemek istiyorum: Bir savaşın acı gerçeğini ve hayatın devam edişini yüreğiniz parçalansa da bir okuyun derim…