Umutsuzluk bir neğirdir alysea. Ve ne varsa içinde iyiye dair hep dipsiz bir kuyu yutar. Yutkunmak bazen en büyük acıdır ve ağlamayıp güçlü görünmeye çalışmak zorlu yollardan geçiyoruz alysea bu yolda, bu yükü taşıyamam elveda .
#içimdeki enkazı sabote ediyorlar
Uzanabileceğiniz mesafenin az ilerisindeki bir çatlakta tatlılıkla mavi mavi titreşen mutluluğun ölümcül çiçeğine siz de uzandıkça önünüzdeki dehşet verici, koca boşluğun korkuyla farkına varırsınız ve biraz daha uzanacak olsanız, dipsiz bir kuyu gibi oraya kaçınılmazcasına yuvarlanırsınız. Birbiri ardınca çiçek toplarsınız fakat hiçbiri o çiçek değildir. Aşağıdaki ürkütücü uçurumun, dipsiz kuyunun kendisidir çiçek, çiçeğin çanak yaprakları.
Bir giriş, zorla girmemelidir [s’introduire] metnin içine girmemelidir, her şeyden önce metni okumayla doldurmamalıdır. Girmek, ayartmaktır. Elbette okuru değil, metni ayartmaktır; her zaman hiç olarak açılabilecek olan metni kendisinden, kendi içeriğinin yine çok yakınında şaşırtacak kadar saptırmaktır: merkezi bir boşluk, alarm veren bir yüzeysellik, zahmetli dipsiz bir “kuyu” olarak. Bu yüzden satırların, şebekelerin, sınırların, kirişlerin, mimarinin, eklemelerin [apres-coupure] etrafında uğraşırız.
bin yıldır falan oje sürmüyormuşum, ne rahatmışım meğer. birazdan saçımı kurutacağım ve o sırada ojenin biri mutlaka bozulacak, onu düzeltirken diğeri bozulacak... dipsiz kuyu ya kim bulmuş bunu. yani güzel duruyor da uğraştırıyor. ben yarın üşenmeyeyim parmaklarıma kına yakayım. üç beş ay gider. hele heleee