Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
“Diyarbakır Zindanında sıradan bir gün nasıl geçi­yordu?” sorusunun tek cevabı var. Her nefes işkence, her adım dayak...
Sayfa 279 - Lopus YayıneviKitabı okuyor
Emir Kara Yusuf, Karakoyunlu Devleti'nin gerçek kurucusu olup hakimiyeti yaklaşık olarak 14 yıl sürmüştür. Hakimiyet sahası Azerbaycan topraklarından, Irak-ı Arab'ın tamamı, Irak-ı Acem'den Kazvin'e oradan Hemedan sınırına, Diyarbakır'dan Erzincan'a, Tercan, İspir ve Karahisar'a kadar genişletmişti.
Reklam
Dolayısıyla doğumunda Selanik nüfusuna kaydedilen Mustafa Kemal'in, TBMM hükumetinin kuruluşu ile Ankara nüfusuna alındığını, bunun dışında fahri hemşeri seçildiği Erzurum, İzmir, Rize, Diyarbakır ve Gaziantep gibi kentlerin nüfuslarına da onursal hemşeri olarak kaydedildiği görülmektedir.
Diyarbakır Türkçe öğretmenine yazmıştım (Kim olduğunu bilmem) Birinci sayfanın başında şöyle bir not vardı: "Erkekseniz". İkinci sayfadakide "Kadınsanız". Erkeğe ayrı kadına ayrı metin. Karşılık geldi; kadınmış... Ama bir daha yazmadı. Oysa kadın oluşuna çok sevinmiştim.
Bir şehrin yüzüdür güzellikleri göze hitap eder , bir daha yaşamak ister insan. Diyarbekîr sadece göze hitap etmez, insanın ruhuna duygusuna düşüncelerinede hitap eder. Tarihî yerleriyle, Hevsel bahçeleriyle, Surlarıyla, Diclesiyle,halkıyla ve çocuklarıyla derin duygular bırakan yaşatan şehirdir. Hele ki beyaz tülbentli kadınların duasıyla insana huzuru yaşatan bir şehirdir .
Binali
Bakanlık kariyerine 41 cenazeyle başladı. Balkan harbinden kalma ilkel vagonlara 160 kilometre hız yaptırdılar, ilk virajda 41vatandaşımız sizlere ömür... İstifa edecek misiniz diye sordular. "Niye istifa edeyim, treni ben mi kullanıyorum" dedi. Bu faciadan 20 gün sonra Ankara' dan İstanbul'a gelen trenle, İstanbul' dan Ankara' ya giden tren, Kocaeli' de kafa kafaya tokuştu, altı vatandaşımız daha sizlere ömür... "İstifa edecek bir şey görmüyorum, her sene karayollarında beş bin kişi ölüyor" dedi. Henüz 22 yaşındaki oğlunun zeka küpü olduğu, 445 bin euroya gemi aldığı ortaya çıktı. Babasının maaşı iki bin euro bile etmiyordu, oğlu 445 bin euroya gemi alıyordu. Babasına sordular, "ne var bunda, 445 bin euro çok büyük para sayılmaz" dedi. Türkiye' de herkesin telefonunun yasadışı yollarla dinlendiği ortaya çıktı. Telekulak skandalını önlemek için ne yapıyorsunuz diye sordular. "Dinlenmek istemiyorsanız, konuşmayın" dedi. Konya isimli THY uçağı, Diyarbakır' da düştü, 75 kişi hayatını kaybetti, "uçakta teknik kusur bulunmuyor" dedi. Atlasjet uçağı Isparta' da düştü, 57 kişi hayatını kaybetti, "uçakta teknik kusur bulunmuyor" dedi.
Sayfa 25 - Kırmızı Kedi Yayınevi - Üçüncü Basım: Aralık 2017, İstanbulKitabı okuyor
Reklam
Diyarbakır'da ticaretin kalbi, bizim Çarşiya Şewiti dediğimiz mekanda atardı.
Everest Yayınları- SöyleşiKitabı okuyor
Biz sofraya oturur oturmaz, kapı açıldı. İçeriye Kafkasyalı bir grup girdi. Çok parlak kostümleri vardı. Kurşunları göğüslerinde, geniş omuzlu, ince bellerinden hançerler sarkan, uzun, siyah çizmeli bir gruptu. İnsan, onların hemen dans etmeye başlayacaklarını bekliyordu. Fakat, onlar dönüp insana bakmıyorlardı bile. Evet, bu fevkalâde yapılı
Yunanlılar, Afyon’dan hücuma başlayarak, büyük bir kuvvet getirdiler. Fakat 31 Mart 1921’de yeni Türk ordusu tarafından bozguna uğratıldılar. Buna İkinci İnönü Harbi adı verilir. Bütün vasıtasızlığa, yorgunluğa ve barış aşkına rağmen Anadolu Hükûmeti’ne milletin büyük bir kısmı taraftardı ve Yunanlıları Türk topraklarından atmak istiyordu. Yine Miralay Arif’in yazılarından bir kısmının mealini175 alıyorum: “Bütün silâhlar ve cephane Erzurum, Diyarbakır, Sivas’tan develer ve öküz arabalarıyla, yolları olmayan beyabanlardan geçirilerek, en kötü hava şartları altında getirilmiştir. Silâhları tamir edecek yerler yapılmıştır. Erkekler yaya olarak gelmişlerdir. Kadınlar, daha zor bir durumdaydılar. Çünkü, öküz arabaları kırılıp çamurlara saplandığı zamanlar, onlar cephaneleri sırtlarında taşırlardı. Aynı zamanda, yine kadınlar ekiyor, biçiyor ve savaşan erkekleri besleyen mahsulü onlar yetiştiriyorlardı.”
....Talori Ermenilerini tedip hareketi başlıyordu. Diyarbakır'dan Babamın alayı oraya gönderilmiş, beni de yanına vermişlerdi. Bedelle askerliğini yapmakta olan kardeşim- Fikri de yanımızda idi. Görevimiz MUŞ'tan ilerleyecek askerlerimizin karşısında ermeni eşkıyaların Güneye kaçmalarını önlemekti. Kaçış bölgelerini tutmak için o bölgeye gidiyorduk. Sarp dağlar arasından ilerlerken Şeytan köprüsünden geçtik, adı gibi gerçekten şeytan köprüsüydü. Korkunç bir uçurumun üzerinde üç metre kadar boyunda, bir metreden de az genişlikteydi. Topları hayvanlardan indirip her parçayı bir keçeye sararak iple çekmek sureti ile ancak karşıya geçirebilmiştik. İşte bu sırada topçu takım komutanı «alaydan yetişme» üsteğmen bana yaklaşmış ve kulağıma eğilerek «— Cephaneyi kışlada unuttuk...» dedi. Ermeni eşkıyalarla çatışma ihtimalinin mevcut olduğu bir zamanda topların cephanesiz kalması ve iki günlük bir yürüyüşten sonra bunun yeni anlaşılmış olması olur şey değildi. İyice öfkelenmiştim. Eğer Babamın merhameti biraz daha geç kalmış olsaydı elimdeki kırbacın kafasına inmesini kimse önleyemeyecekti.
Reklam
....Yeni görevim ise Talori Bölgesinin haritasını yapmaktı. Talori, Diyarbakır ile Muş arasında derin ve sarp bir vadidir ve bu vadide Ermenilerin bir kaç köyü vardır. Bu köylerde yaşayanlar bazı vakalar çıkarıyorlardı. Bunların tedibi için çalışmalar yapılıyor idiyse de elimizde bir tek harita bile yoktu. Ertesi gün üç süvari ile Diyarbakır'ın kuzeyindeki Kulp ilçesine yollanmıştım. Orada bir piyade bölüğü vardı ve bölük komutanı olan yüzbaşı da sınıf arkadaşım çıkmış, kendisinden bölge ile ilgili olarak çeşitli bilgiler almıştım. Birkaç gün önce pamuk yükleri ile giden bir kafilenin pamuklarının arasında güherçile paketleri ele geçirilmiş, ermeni eşkıyalar bununla barut yapıyorlarmış, olay bir raporla ordu komutanlığına bildirilmiş
Rahmetli Babam Piyade Albayı İzmirli İsmail Bey olduğundan resmi kaydım İzmirlidir. Dedem Hacı Ahmet Efendi, Onun Babası Urlalıoğlu Ömer Ağa olduğuna göre de ecdadımızın İzmir'in Urla ilçesinden geldiği anlaşılıyor. İzmir'de orta tahsilini bitiren Babam, Bursa Askeri Lisesinde ve İstanbul'da Harbiye de okuduktan sonra 1869 yılında
Podgorica, Karadağ'ın başkenti ve en büyük şehridir. Şehir için Osmanlı döneminde Böğürtlen ve Arnavutçadan alınan Burguriçe isimleri, Yugoslavya döneminde ise Titograd ismi kullanılmıştır. Şehir, İşkodra Gölü'nün hemen kuzeyinde ve Adriyatik Denizi'ndeki kıyı destinasyonlarına yakındır.
Kayseri İç Kalesi'nde (1224), Divriği Kalesi ana burcunda (1236-42), Denizli Dinar yolunda bulunan Çardak Han'ın portalinde (1230), Sivas ve Tokat Gök Medreseleri Müzesi'nde İstanbul Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nde bulu­nan Selçuklu devri arslan heykellerinde kaba işçilik, hareketsiz masif kütle karakteri, gövdenin başa göre küçük tutuluşu ve arka ayaklar üzerinde otu­ruş belirgin Selçuklu özellikleridir. Kaba yüzlerde kübik bir görünüş vardır. İri badem gözler, kaş hattı ile birleşen yassı büyük burun, iri ve açık ağız, şişman yanaklarla daha çok bir arslan karikatürüne benzerler. Dişler, adale­ler, yele gibi detaylar işlenmemiştir. Benzer karakter gösteren, fakat sadece arslan başı şeklinde verilen arslanlı konsollar ve çörtenler (su olukları) de Selçuk sanatında boldur. Örnekleri şöylece sıralayabiliriz: Diyarbakır Ulu Camii avlusu (1156-1 178), Alanya Ala­ra Han (1229-1232), Denizli Ak Han sağ eyvanı (1253-54) konsolları, Niğde Alaeddin Camii (1223), Kayseri-Sivas yolu Sultan Han (1232-36), Kayseri Huand Hatun Medresesi (1 237-38), Kayseri doğusunda Karatay Kervansa­rayı (1240), Kayseri Sahibiye Medresesi ve Akşehir Taş Medrese Müzesi'nde sergilenen çörtenler. Kayseri Sahibiye Medresesi (1267-68), Divriği Kale Mescidi (1180) gibi bazı eserlerde sütun başlığı içinde yer alan arslan başları da aynı yüz karakterini gösterir. Arslan başı çörten ve konsollarda başlar boyundan yapıya bağlanmıştır, yele görünmez. Çörtenlerde iri açık ağızlar su oluğu vazifesi görür. Avrasya hay­van üslubunun "eğri kesim" tekniği bazı örneklerde dikkati çeker.
Sayfa 38
Anadolu Selçuk taş süslemesinde kompozisyonlar büyük çeşitlilik gösterir, her eserde değişir, fakat belli bir sistem ve şema aynı kalır. Örneğin, dış ve iç portali olan çok sayıdaki kervansaray yapılarından hiçbirinde iki portalin süs­lemesi birbirinin eşi değildir. Her biri bir sanat ürünü olan Selçuklu portalleri­nin gezici ustaların veya atölyelerin işi olduğu tahmin edilmektedir. Mihraplar çoğu kez yapı içinde portallerle yarışan bir taş işçiliği sunar. Anadolu Selçuklu dönemi mihraplarının büyük çoğunluğu kesme taştandır. Bunu çini mozaik mihraplar izler. Mihrapların boyutları genellikle yapının iç mekanlarıyla orantılıdır. Silvan Ulu Camii'nde olduğu gibi, bazı eserlerde birden fazla mihrap görülür. Bunlar bazen kıble duvarında, bazen de avluyu ayıran duvarda bulunur. Daha çok sayılı mihraplar özellikle Diyarbakır Kale Camii, Erzurum Kale Mescidi, Dunaysır ve Harput Ulu Camii gibi Doğu ve Güneydoğu eserlerinde görülür.
Sayfa 10
Barnabas İncili’nin akibeti nereye varacak?
Barnabas İncili’nin akibeti nereye varacak? 1983 Kışında, Şırnak'ın Uludere kazasına bağlı "Kela Memo" mevkiinde av köpekleriyle avlanmaya çıkan Timurhan Ağa ve adamları bir ara köpeklerini kaybederler. Köpeklerinin yeraltı gibi bir yerden seslerini işitirler. Mağara gibi bir yerden girdiklerinde aşağıya doğru yol olduğunu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.