“Filistin halkı hiçbir zaman var olmadı, onu siz icat ettiniz, öyle bir halk asla var olmadı!”
“Bu topraklarda yaşayanlar kimlerdi o zaman?”
“Chateaubriand’ı okuyun, Napoleon’u okuyun. Söz konusu olan, Mısır ile Suriye arasında gidip gelen, kâh orada, kâh bura da konaklayan birkaç bin göçebeydi. Bir Filistin halkından söz etmek bir aldatmacadan başka bir şey değil. Başkentleri nerede?
Bayrakları hani? Sadece elli yıldır bir bayrakları var. Dünyada yurdu olmayan bir halk biliyor musunuz siz? Ben bilmiyorum!.."
.....
Yurtsuz ve bayraksız bir halk, ona bir tane var, diyesim geliyor, Yahudiler, iki bin yıldır yurtsuz ve bayraksız bir halk, ama sonra vazgeçiyorum.
İste ardıma bakmadan gidiyorum! diyesim var; yüzüme kapanan kapılar sayısını unuttu. Ardına kadar açtığın kollarına, al beni, diyesim var. El süremeyecek kadar yabancıyım artık, yüzünü bile unuttum. İncir çekirdeği bile etmez cürmüm.
Söylediklerimizden çıkan şu: ne gerek mutlak anlamda gerekse seyreklik anlamında ayrıbaşına bir boşluk var ne de olanak halinde: meğer ki, yer değiştirme nedenine ısrarla 'boşluk' adı verile! Bu anlamda ağırın ve hafifin maddesi böyle bir şey olmakla 'boşluk' olabilir. Çünkü sık ile seyrek bu karşıtlığa göre bir yer değiştirme yaratır, oysa sert ve yumuşak açısından bir etkilenim ya da etkilenimsizlik yaratır, diyesim yarattıkları bir yer değiştirme değil, daha çok bir başkalaşmadır. Boşluk üzerine de ne anlamda var, ne anlamda yok, bu biçimde belirleme yapmış olduk.
Yitik malımı bulur gibi buldum seni. Bir daha kaybolmam sandım. Ben seni şimdi bulduysam benden öncen yoktu.
“Benim de senden öncem yoktu,” diyesim var. Lâkin benim senden önce bir hayatım gerçekten yoktu.