“...ben zaten annesiyim onun diyor,o bebeği zaten ben doğurdum.Salak mısın sen,iki gözü kör doğdu ki bu dünyada Ezidilere yapılan kötülükleri,zulümleri görmesin,dağda boğazları kavrularak susuzluktan ölen bebeleri,IŞİD’in kaçırıp köle pazarında sattığı,on militan tecavüz edince müslüman olursun,sevaba girersin diyerek rahimlerini paramparça ettikleri kız çocuklarını görmesin,Tanrı’nın diyarından alıp dünyaya indirdiğim insan soyunun vahşetine tanık olmasın.Bu dünyada olup biten her şeyi anladığını mı sanıyorsun? Senin kalbin meleklere kapalı.Git burdan zavallı insanoğlu!”
Bir otelin restoranındayız. Otel çok kalabalık o yüzden herkes
birbirinin masasına oturabiliyor. Bizim oturduğumuz masaya genç
bir çift geliyor, yedi sekiz kişi oluyoruz. Oturdukça sohbet koyulaşıyor,
genç çiftin balaylarında olduklarını öğreniyoruz. Bir ara genç
damat üzerine yağ damlatıyor, beyaz gömleği tiril tiril, telaşlanıyor.
"Hemen
Dönüşüm 'de gözlemlediğimiz o içine sinmemişlik. O böcek hissetme hali, dahası o böcek halinin etraflarca asla yadsınmaması/kabul edilmesi,o aslında yok olma, o ait olamama istenci- bilmiyorum sıkışmışlık- çok felsefi bir boyuta aitmiş gibi gelmişti Gregor Samsa'nın hikayesi bana yük ezilmişliğinden çok.
Süfyan İbni Uyeyne, Abdullah İbni Mübarek'e diyor ki:
İnsanların ihtilaf ettiklerini görürsen sana tavsiyem mücahidlere git bide Allah yolunda cephelerde nöbet tutanlara git çünkü Allahu Teala diyor ki: "muhakkak biz onlara doğru yolumuzu göstereceğiz."
"...bizim uğrumuzda cihad edenleri elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz..." (Ankebut/69)