Vuslat'ın ayakları yere basınca, ellerini gevşetti usulca kıza yol verdi. O atın ve tayın yanına gitti. Hasret, kızın elleri sevdiğini biliyordu. Atla çekilmiş eski bir fotoğrafını profil resimi yapmıştı çünkü . Atların iyileştirici, sakinleştirici bir özelliği olduğunuda biliyordu. Denizde yunuslar, karada atlar iyileştirirdi insanları yunus bilinci yükseltir, mutluluk verirdi. Atlarsa uyumlandırır. Ve dengelerdi. Binlerce yıldır insanla birlikte yürümeyi, koşmayı öğrenmiştir. Atlar insan ata binmeyi marifet gelistirirken at ona doğayla bir olmayı öğretir. Ata binen, doğa olmalıdır. Yoksa at taşımaz, sırtından atar onu.
Sayfa 116Kitabı okudu
Geoffrey Chaucer ve İngiliz Edebiyatı (Başlarken)
Milton ve Shakespeare’le birlikte İngiliz edebiyatının üç devinden biri olan Geoffrey Chaucer tahminen 1340-43 yılları arasında doğmuştur. Babası John Chaucer adında bir şarap tüccarıdır. Chaucer adının geçtiği ilk yazılı belge Ulster kontesi Elizabeth’in 1357 tarihli harcamalar defteridir. Bu defterde, bu isimde bir içoğlanına (page) elbise
Reklam
Sümerlilerin çok tanrılı bir dinleri vardı. Onlara göre tanrılar topluluğu, aynı insan topluluğu gibi teşkilâtladırılmış bir krallık halinde idi. Bu krallık güneş, ay, yıldızlar ve gezegenler gibi göksel varlıklar, rüzgar, fırtına, kasırga, yağmur gibi atmosfer güçleri, nehir, dağ, ova gibi doğa görüntülerini, şehir, tarla, bent, hendek, çiftlik gibi kurumları, balta, kazma, tuğla kalıbı, saban gibi araç gereçleri var eden ve idare eden varlıklar insan görünüşünde, fakat insanüstü güçlere sahip ve ölümüzdüler. Onlar da insanlar gibi doğuyor, evleniyor, çoluk çocuk sahibi oluyor, üzülüyor, seviniyor, kıskanıyor, kızıyor, intikam alıyorlardı. Hatta suç işliyorlardı. En önemli tanrılar, yaratıcı olarak düşünülen gök, yer, hava ve su tanrıları idi.
Sayfa 80
İnsanı ve doğayı sevmeye dair
Doğa insana ait değil, insan doğaya ait. "Doğa ölüyor!" Diyorlar. Doğa ölmez, ölecek olan biziz. Doğa intikam almaz! Farkımızda bile değil çünkü.
Çevre kirlenmesiyle doğa, kendisini gittikçe daha çok, daha aşırı, ama gittikçe daha düzensiz olarak sömüren insanoğlundan intikaım alıyorsa, teknik de kendisini yaratan, ama kendisi için gereken koşulları ve düzeni yaratamayan insanoğlundan intikam almaktadır.
Doğa = güzellik ve iyilik...
209 - Doğadan insana insanın ruhunu yatıştıran bir güzellik ve güç soluğu yansıyordu. İnsanlar bu güzel yeryüzünde, bu sonsuz yıldızlı gök altında yaşayacak yeterince yer bulamıyor mu? Bu büyüleyici doğa içerisinde insanın ruhunda kötülük, intikam hissi ya da birbirini yok etmeye olan hırs nasıl baki kalabilir? İddia ediyorum ki, insan kalbinden kötülüğe dair ne varsa doğa ile temasta yok olmalı; çünkü doğa güzelliğin ve iyiliğin saf ifadesi.
Reklam
Turgenyev yıllar sonra genç bir öğrencisine şöyle yazmıştır: "Kasvetli, vahşi, görkemli, bir tarafı topraktan yetişen, güçlü, öfkeli, şerefli ve bütün bunlara rağmen de ölüme mahkum birini düşledim; belki de halen geleceğin eşiğinde duruyor olduğu için." Bu katı, tutucu ve azimli kişilik, faydalanamadığı tüm yetenekleriyle aşağılanmış insan aklının intikam gücünü temsil eder. Diğer yanda kalpsiz doğa onu da ezer geçer; yazarın deyişiyle, değil ömrü zamanda bir zerreden ibaret olan insanı, ne iyiliği ve kötülüğü, ne sanatı ne de güzelliği önemsemeyen merhametsiz tanrıça Isis'in ayakları altında kalır. İzini bırakmak için uğraşsa da tanrıça görmezden gelir onu; kendi amansız kanunlarına uyar sadece.
SUMER TANRI EVLERİ
Sumerlilerin çok tanrılı bir dinleri vardı. Onlara göre tanrılar topluluğu, aynı insan topluluğu gibi teşkilatlandırılmış bir krallık halinde idi. Bu krallık, güneş, ay, yıldızlar ve gezegenler gibi gök­sel varlıklar, rüzgar, fırtına, kasırga, yağmur gibi atmosfer güçleri, nehir, dağ, ova gibi doğa görüntülerini, şehir, tarla, bent, hendek, çiftlik gibi kurumları, balta, kazma, tuğla kalıbı, saban gibi araç ge­reçleri var eden ve idare eden varlıklar insan görünüşünde, fakat in­sanüstü güçlere sahip ve ölümsüzdüler. Onlar da insanlar gibi do­ğuyor, evleniyor, çoluk çocuk sahibi oluyor, üzülüyor, seviniyor, kıskanıyor, kızıyor, intikam alıyorlardı. Hatta suç işliyorlardı. En önemli tanrılar, yaratıcı olarak düşünülen gök, yer, hava, su tanrıla­rı idi. Hepsinin tek bir kralı vardır, o da hava tanrısı. Yeryüzünde nasıl kralların sarayları varsa bu tanrıların da evle­ri olmalı idi; böylece onlar insanlara daha yakın olacaktı. İşte bu amaçla tanrı evleri yapılmaya başlamıştır.
Sayfa 80 - kaynak yayınları
Sümerde tanrılar teşkilâtı
Sümerlilerin çok tanrılı bir dinleri vardı. Onlara göre tanrılar topluluğu, aynı insan topluluğu gibi teşkilâtladırılmış bir krallık halinde idi. Bu krallık, güneş, ay, yıldızlar ve gezegenler gibi göksel varlıklar, rüzgar, fırtına, kasırga, yağmur gibi atmosfer güçleri, nehir, dağ, ova gibi doğa görüntülerini, şehir, tarla, bent, hendek, çiftlik gibi kurumları, balta, kazma, tuğla kalıbı, saban gibi araç gereçleri var eden ve idare eden varlıklar insan görünüşünde, fakat insanüstü güçlere sahip ve ölümüzdüler. Onlar da insanlar gibi doğuyor, evleniyor, çoluk çocuk sahibi oluyor, üzülüyor, seviniyor, kıskanıyor, kızıyor, intikam alıyorlardı. Hatta suç işliyorlardı.
Özgür insan, karşılıklı yarar ve dayda sağlayacak, başkalarının görüşlerine; hatta hatalarına karşı hoşgörülü olacaktır. Ancak insanoğlunun kılavuzluğunda yaşamaz. Bu nedenle devlet ya da egemen güç, bireylerin diğer bireylerin sınırsız çıkar peşinde koşmalarından korunmalarını -akılla değil, güç tehdidiyle- sağlamak için gereklidir. Herkesin herhangi bir sınırlama olmaksızın kendi çıkarının peşinde olduğu bir doğa durumundan sivil bir devlete geçiş, belirli doğal haklardan evrensel olarak feragat etmeyi ve bu imtiyazları merkezî bir otorite eliyle kullanmayı içerir, örneğin “herkesin intikam alma ve iyi ile kötüyü yargılama hakkı” gibi. İnsanlar, tutkuları tarafından yönendirildiği sürece, “uyum içinde yaşamalarını ve birbirlerine yardım etmelerini” devlet eliyle sağlamaları gerekir.
113 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.