Birkaç yıl önce çok sevdiğim bir hocam bize, "Neden Homeros, Platon, Aristoteles, Euripides ya da Sofokles gibi milattan önce yaşamış adamların kitapları hâlâ daha en çok okunan ve sevilenler listesinde de, çok daha yeni ve "modern" yazarlar birkaç yıla kalmadan unutuluyor?" diye sormuştu. O an nedenini bulamamış olsam da İlyada'yı bitirdikten sonra anlamıştım ki bu kitapları seviyorduk çünkü içlerindeki karakterler bizlere yalnız olmadığımızı hatırlatıyorlardı. 500 yıldan uzun bir süre önce yaratılmış olan bir karakterin bugün hâlâ daha sahip olduğumuz sorunlarla mücadele ettiğini görmek onları hayatımıza kolayca dahil etmemizi sağlıyordu. Örneğin yüzyıllar öncesinde yaşamış yüce bir kral bile bugün bizim gibi ölümlülerin uğraşmak zorunda kaldığı hastalıklar ve vefat haberleri gibi insani sorunlara mutlaka maruz kalmıştır. Bu hikayeleri böylesine etkileyici kılan özellik de tam anlamıyla budur - bize bu hissettiklerimizde yalnız olmadığımızı kanıtlarlar.
Bu yüzdendir ki bu kitabı anlatmak ya da incelemek için "doğru kelimeleri seçmek" diye bir şeyin mümkün olmadığını, Homeros ve İlyada ile ilgili şu ana kadar gördüğüm en iyi açıklamanın ise Donna Tartt'ın Gizli Tarih kitabına ait, kısa, öz ve net bir diyalog olduğunu düşünüyorum:
"Çok ilginç. Homeros mu çalışıyorsun?"
Buna 'evet' diye cevap verebilirdim ancak en ufak hatamı bile gözden kaçırmayacağını ve açığımı kolaylıkla yakalayacağını tahmin edebiliyordum.
"Homeros'u severim," dedim zayıf bir sesle.
Soğuk ve küçümseyici bir tavırla beni süzdü. "Ben Homeros'a bayılırım."