Cehennem ve cehennemlikler hakkında "cehennem ve azabının ebedî olmadığı; cehennemde bir çeşit cennet hayatı yaşanacağı, azaptan zevk alınacağı; ebedî azapta hikmet olamayacağı; ilâhî rahmetin mü'min-kâfir herkesi kapsadığı; her türlü inancın hakk ve doğru olduğu; putperest, ehl-i kitap, mecûsî, budist... tüm insanların gerçekte Allah'a ibadet ettiği" gibi görüşler, başta Muhyiddin ibn Arabî olmak üzere özellikle vahdet-i vücudcular tarafından savunulmuştur. Son dönemlerde bu görüş Kazanlı ilim adamı Musa Carullah Bigiyef tarafından gündeme getirilmiş; Osmanlı'nın son dönem âlimlerinin büyüklerinden şeyhu'l-Islâm Mustafa Sabri Efendi merhum da buna müstakil bir eserle cevap vermiştir.
"Bir şeyler yedin mi?" diye sordu Kumru.
"Hayır, sen yemişsindir umarım."
"Seni bekledim.'' dedi Kumru, "Ne istersin, ne yiyelim?"
Uraz başını kaldırıp caddeye söylece bir bakıverdi ve düşüncesizce konuştu.
"Kumru." dedi.
Kumru başını çevirip şaşkınlıkla Uraz'a baktı.
"Efendim?" dedi.
"Kumru," diye tekrar etti Uraz dalgınlıkla yürümeye devam ederken,
"Kumru yiyebilirim ben."
Tam o an kurduğu cümlenin içindeki kelime oyunu kafasına dank etti ve kendisini tutamayıp gülerek Kumru'ya döndü. Kumru da kendisini tutamadı ve gülmemek için dudaklarını birbirine bastırmak zorunda kaldı.
"Özür dilerim!" dedi Uraz gülerek, "Yemin ederim ismini düşünerek söylemedim! Şuradaki kafenin önündeki tabelayı okudum. "Ayvalık Tostu ve Kumru" yazısını görünce canım kumru çekti. Öyle söyleyiverdim.''
"Peki!" dedi Kumru, "O zaman ben Ayvalık tostu yerim, sen de kumru mu yiyeceksin?"
"Sana ayıp olmayacaksa evet." dedi Uraz.
Gülüşerek yolun karşısına geçtiler.
"Bir de çay içelim,'' diyordu Kumru kafeye doğru yürürken, "Canım o kadar çay çekti ki!"
“Küstüm boz!” diye bir tabir vardı eskiden yakın arkadaşlar arasında.
İşaret parmağımızla orta parmağımızı çapraz yapardık hani nedensizce.
O çocuksu oyun geçmişte kaldı.
Her nedense küskünlük huyu peşimiz sıra geldi bizimle birlikte.
Göğsümüzü gere gere övündüğümüz yetişkin hallerimizin eteklerine yapışıp kaldı hatta.
Oysa yetişkin olmanın
"Sonra, Kemalizmin Tarih ve Dil inkılaplarında mündemiç olan .. Türk ırkının eşsiz üstünlüğü.. felsefesi kalbi mi fethetmişti. Bunu, biyolojiye, prehistuara ve daha birçok ilimiere dayanır bir Tarih felsefesi halinde işlernek en büyük ihtirasımdı." (Sahife: 411)
(Kemalizmi Turancı ve Irkçı gibi gösteriyor)
Bunlar, yıllarca, Atatürk
Gurur ve önyargı? Ya da aşk ve gurur mu demeliyim? İsmiyle bile tartışmalara konu olan 19. yüzyıl Jane Austen eserlerinden biri. Jane Austen dünyaca ünlü İngiliz bir yazardır. Daha önce kendisini okumadığım için biraz üzgün olsam da bundan sonra diğer eserlerini okuyacağıma şüphem yok. Yazarın hayatına bakarken dindar bir ailenin kızı olduğunu
Muharrem Dayanç:
"Türk edebiyatında en çok ilgimi çeken bahislerden biri “yazarlar ve anneleri”dir. Konu bu kadar genel değil elbette bahsi biraz daha daraltarak söylemek gerekirse “küçük (hatta çocuk) yaşta annesini kaybeden yazarlar”dır. Başlangıçta Tevfik Fikret (12), Ahmet Hâşim (7), Yahya Kemal (13), Ahmet Hamdi Tanpınar (14), Ziya Osman Saba
Ağabey : Bir yüze bakarsın, bir hayale kapılırsın. Ama gözünü açıp kapayana kadar hayal kaybolur. Hayal artık aklında, ama doğru mu ya? Her zaman yanında olmalı, aklında değil. Yoksa yanarsın.
Önceki gün metrodan indim elimde 10 kiloya yakın ağır bir çanta vardı neyse asansöre doğru yetişeyim diye hızlıca yürüyorum.Bu arada benden önce de bir teyze ve tekerlekli sandalye de bir adam onlarda yetişmeye çalışıyorlar.Bir adam bindi.Gelen var mı diye arkasına bakmadan kapı kapandı.Tabi biz aaa insan bir bakar olur mu öyle şey diye hepimiz birer laf ettik.Aa bi bakdık ki asansörün kapısı açıldı aynı adam.Meğersem asansörün kapısı hızlı kapandığı için tekrar açma tuşuna basmakla uğraşıyormuş bizi alsın diye.Sonra bindik kapı hakaten o kadar hızlı kapandı ki bu sefer de tekerlekli sandalyedi ki adam dışarda kaldı.Biz kadınla açma tuşuna basmakla uğraştık.Tabi kapı da geç algılıyor.Yani anlayacağınız aynı şeyi biz yaşadık.Sonra adama dedik ki kusura bakmayın biz de önyargılı olduk arkasına bakmadan gitti vs.diye.Sonra dedim ki kendi kendime hemen suizan 2 dk sabret diğer sefer bin.Ve hocamızın şu lafı geldi aklıma hüsnü zannımız öyle olmalı ki sobaya elinizi uzattığınızda nasıl yanma refleksinden dolayı hemen çekiyorsak olaylara karşı da aynı refleksi hüsnü zan olarak yapmalıyız.Sensörlü lamba gibi yani.Ve bunu alışkanlık haline getirmeliyiz.Bunun üstünde çalışaçağım.Rabbim eksikliklerimizi tamamlatsın ne diyelim.