8.Bölüm : Yıldızların Hırsızları.
Yüz yıllar önce annesini öldüren babası Zeus'un doğum sancısını andıran baş ağrısının sonunda babasının kafasından doğup dünyaya gelen Athena gibi, kendi kendimi dünyaya getirmis, kendi kendimi var etmiş bir çocuktum ben. Athena annesinin karnından değil babasının kafasının içinden çıkıp da geldi dünyaya. Bir bebek olarak doğmadı, elinde zırhıyla ve üzerinde savaş kıyafetleriyle bir yetişkin olarak doğdu. Savaşmaya hazır bir halde geldi dünyaya. Sen ve ben gibi. Doğduğumuz an gibi. Hiçbir zaman bebek olmadık, hiçbir zaman doya doya bir çocukluk yaşamadık. Biz savaşmak için geldik bu dünyaya, başkalarının önüne sunulan her şeyi savaşarak kazanmak zorunda kaldık. Sen ve ben ikimiz. Seni kovalayup duran o gölgeyi hisset. Parlamanı engelleyen her şeyi gör. Dans etmene engel olan bağlarını tutup kopar. Sıkışıp kaldığın dünya gerçek dünya değil. Athena'nın babası Zeus'un kafasında sıkışıp kaldığı gibi, geçirdiğimiz sürecin adı bu, "sıkışıp kalmak." Gün gelecek, elimizde zırhımızla doğacağız yeniden. Ara verdiğimiz her şeyin devamı daha şiddetli olacak. Ben Kumru, ya da herkesin bildiği gibi, "Ben 889." Buraya, seni tutsak kaldığın enkazdan kurtarmaya geldim. Biliyorsun, değil mi?
"Biz asker milletiz oğlum," derdi annesi, "Geçmişimizde iki kara illetten; düşman ve cehaletten hep asker sayesinde kurtulduk." O sırada salonda tam televizyonun üzerinde asılı duran yakışıklı Atatürk fotoğrafına derin bir aşkla bakardı annesi. Fotoğraftaki Atatürk de asker üniformalıydı. İğdır'da doğup, büyüyen ve ortaokul mezunu olan annesi, halkın nabzını tutmakta yüksek lisanslı bir îstanbullu'dan çok daha ustaydı. Fazla söze ne hacet, annesi tek cümleyle uzun ve karmaşık tartışmaların bir türlü varamadığı yere nokta koyardı. "Bu memlekete aydınlık hep askerle geldiği içindir ki, bu millet askeri sever!" "Savaş sanatı tarihini inceleyen herkes Türklerin askeri dehasını kabul etmiştir. Beğensek de, beğenmesek de Türkler daima iyi savaşçı ve asker olmuşlardır."
Sayfa 93 - Remzi Kitabevi yayınları, pdf
Reklam
Doğumdan önce başlangıçlar, insani duyularımıza kendilerini göstermezler. Doğum ve ölüm arasındaki dönemde fark edilirler. Ölümde tekrar tezahür etmemiş hale dönerler. Bunlarda üzerine kederlenecek ne var?
Sayfa 44 - Sri KrishnaKitabı okudu
...Yüzümüzde maskeler var. Kimliğimiz meçhul. Tıpkı bireysel geçmişimiz gibi. Kişiliğimiz ve kişisel tarihimiz önemsizleşince, bir toplumun kişiliğinin ve tarihinin ne önemi vardır ki!.. Aah unutuş!.. Eskilerin bir sözü vardır: "Akl-i beşer nısyân ile ma'lûl olur." İnsan aklı unutuşla sakatlanır, demek istemişler. Doğumumuzu unutmuşuzdur. Bundan dolayı ölümümüz üzerinde de düşünmeyiz. Doğum üzerine düşünmeyince, ölüm üzerine niye düşünelim ki? Her şeye rağmen bunun tek sorumlusu biz değiliz. Aldığımız eğitimin de bunda rolü yok değil. Çünkü ne ekilirse o biçilir.
MENOPOZUN EVRİMİ ÜZERİNE
"Insan dişilerinden menopoz, büyük olasılıkla iki farklı belirgin insan özelliği sonucunda ortaya çıktı: bebeğin doğumunun anne için taşıdığı sıra dışı tehlike ve annenin ölümünün yavru için taşıdığı tehlike. Insan yavrusunun doğumu sırasında annesine oranla epey büyük ölçülerde olduğunu hatırlayalım. insanlarda 46 kilogram ağırlığındaki bir
“Küba’da kendi büstünün yapılmasına bile izin vermeyen Fidel, Havana’daki Puerto Caddesinde bulunan bir parka Atatürk’ün büstünü yaptırdı. Küba’da bulunan tek devlet adamı büstünün Mustafa Kemal Atatürk’e ait olması, Fidel’in Atatürk hayranlığının bir göstergesi kuşkusuz. Büstün altında Atatürk’ün doğum ve ölüm tarihleri ile “Türkiye Cumhuriyetinin Kurucusu’ yazıyor. Atatürk’ün “Yurtta barış, dünyada barış” sözü de hem Türkçe hem de İspanyolca olarak büstün üzerinde yazılı.”
Reklam
570 öğeden 191 ile 200 arasındakiler gösteriliyor.