Halide Edip Hanım, her gece olduğu gibi bu gece de istihbarat raporunu özetleyecekti. Yüzündeki kaygı M.Kemal Paşa'nın içine dokundu. Ümit ve güven verecek bir açıklama yaptı. Her gün karargahta en tehlikeli olasılık hesapları içinde ezilen Halide Hanım'ın kaygısı geçmedi. Ama yüzünden silinip çekildi. Raporu okudu: ''Veliaht Abdülmecit Efendi,
Sayfa 411 - Şu Çılgın TürklerKitabı okudu
Reklam
Akşamın alacakaranlığında ümitsiz yankılanan kendi sözlerim, dokundu bana; ağlamaya başladım. Rüzgar esiyor, gökte bulutlar hızla kayıp gidiyorlar, karanlık bastıkça serinlik artıyordu. Cadde boyunca hem yürüdüm, hem ağladım; kendime gittikçe daha çok acıyordum; defalarca tekrarladığım birkaç kelime, bir feryat, diner gibi oldukça gözyaşlarımı yeniden akıtıyordu: ''Rabbim, Allah'ım ne kadar bedbahtım! Rabbim, Allah'ım ne kadar bedbahtım!''
Töre ,namus,kıskançlık cinayeti dendi yıllar boyu...Töre deyince bir durdu toplum;namus deyince sustu komşular; kıskançlık deyince aşk dediler... Öyle dediler,böyle dediler... Bir türlü '' Bal gibi de cinayet'' demediler.Sanki töre olunca bu kadının kaderiydi.Sanki namus olunca ölüm kadının hak ettiğiydi. Küçücük kızlarımız oyuncak bebek görmeden, kendi bebeğini aldı kucağa; saçını babanın eli okşamadan ,her yerine dokundu bir başka adam; öğretmen yüzü görmeden kayınbaba, kayınvalide gördü gözleri...( Melda Onur-İstanbul Milletvekili)
Dokundu Yüreğime bu yapmacıklı hali hangi deniz onun gibi kapalı hangi deniz onun gibi denizlerden habersiz hangi deniz onun gibi yapayalnız?
Sayfa 19
Alper Canıgüz
Karlar Kraliçesi, işi gücü hainlik ve fesatlık olan Laponyalı bir cadıymış. Sözü geçen pis karı öyle bir ayna yaptırmış ki, bu aynaya yansıyan tüm görüntüler güzelliklerini yitirir, iğrenç ve kötücül şeylere dönüşürmüş; dünyayı bir kez oradan görenler anında taş kalpli, berbat insanlar oluverirlermiş. Karlar Kraliçesi’nin çömezleri, dalgayı
Reklam
"İnsanın yoksul bir babası olması ne kötü! Bakışlarımı lastik pabuçlardan ayırdım ve önümüzde duran galoşları gördüm. Babam ayaktaydı, bize bakıyordu. Gözleri sınırsız bir hüzünle doluydu. Gözleri öyle büyümüş öyle büyümüştü ki, Bangu Sineması'nın perdesini doldurabilirdi neredeyse. Ve öyle korkunç bir acı vardı ki bu gözlerde, ağlamak istese bile ağlayamazdı. Bitmek tükenmek bilmeyen bir dakika boyunca orada durup bize baktı, sonra sesini çıkarmadan önümüzden geçti. Yıkılmıştık, bir şey söyleyecek durumumuz yoktu. Komodinin üzerinden şapkasını aldı ve yeniden sokağa çıktı. Ancak o zaman Totoca koluma dokundu. "Kötüsün, Zeze," diye fısıldadı. "Yılan kadar kötüsün. Bunun için..."
Kaç kitaba dokunmuştu? Kaç kitabı hissetmişti? Raflara doğru ilerleyip bu kez daha yavaşça ve elinin içiyle tekrar kitaplara dokundu; avuçlarının içinde her kitabın sırtının oluşturduğu engebeyi hissediyordu. Işıklı bir avizeden yayılan parlak huzmeler gibi büyülü bir histi, kusursuz bir güzellik karşısında duyulan his gibi. Birçok kere neredeyse yerinden çekip çıkaracaktı kitaplardan birini ama düzeni bozmaya cesaret edemedi. Fazla mükemmeldiler.
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.