Bir evlilik söz konusuydu ve bu evlilik sağlam temellere dayanmıyordu. Sayısız çatlağı olan bir vazoydu, orası burası yapıştırılmıştı. Şöyle bir dokundu mu parçalar yere dökülecekti.
Sağ elini yana doğru açıp usulca bir adım atarak mabedin sütunlarından birine dokundu önce. Ona sarılıp usulca başını yasladı. O ana kadar hiç esmeyen bir rüzgar esti. Mabedi çevreleyen ağaçların yaprakları hışırdamaya başladı. Sütundan ayrılıp geçmişe Venüs heykelinin bulunduğu muhabbetin merkezine doğru bir adım attı. giderek artan rüzgarın titrediği Ağaç yaprakları binlerce yürek gibi çarpmaya başladı. Sesleri gitgide daha da yükseldi. uzun saçları uçuşuyordu rüzgarda. kollarını yanı açtı. Gözlerini kapadı. Kendi çevresine yavaşça bir tur dönerek durdu. Gözlerini usulca açtı tekrar. Kollarını yana bıraktı gülümsedi.
Reklam
“İki gündür uyuyamıyorum,” dedi. “Bu gece nihayet rahat bir uyku çekeceğim.” İyice yerleşerek beni daha çok kendine çekti. Dudakları kısa bir süre şakağıma dokundu. “Çünkü yatağın çok rahat,” diyerek onu taklit ettim. “Çünkü sen kollarımdasın.”
“Aşık olduğun kızdan bahset bana,” dedi. Yapamazdım, bir kadınla birlikte olup başka bir kadına duyduğum hayranlıktan söz edemezdim. Belki de bu yüzden “Güzel mi?” diye sordu. Güzel olduğunu söyledim. Belki de bu yüzden, “Seni seviyor mu?” diye sordu. Beni sevmediğini söyledim. Yüreğim ağzıma geldi birden çünkü giderek sormasını istediğim şeye yaklaşıyordu, o alnımı okşarken soruyu bekledim. “Peki neden sevmiyor seni?” Sormuştu işte. Cevabını verebilirdim ve herşey açığa çıkmış olurdu, ama “Sevmiyor işte, hepsi bu,” demekle yetindim. “Başkasını sevdiği için mi?” “Bilmiyorum. Belki.” Ona belki, buna belki, sorular, sorular, karanlıkla el yordamı ile Arturo Bandini’nin şehvetini arayan yaralı ve bilge kadın, bir sıcak soğuk oyunu, Bandini sırrını ele vermeye istekli. “Adı ne?” “Camilla,” dedim. Doğrulup ağzıma dokundu. “Öyle yalnızım ki,” dedi. “O olduğumu hayal et.” “Evet,” dedim. “Sen o’sun. Adın Camilla.” Kollarımı açtım ve kendini göğsüme bıraktı. “Adım Camilla,” dedi. “Çok güzelsin,” dedim. “Bir Maya prensesisin.” “Prenses Camilla’yım.”
Bir keresinde erkek kardeşim beni siksin diye uğraştım, nasıl bir muhallebi çocuğu olduğunu bilirsin işte, herkesin canını sıkıp durur. Tam olarak nasıl olduğunu hatırlamıyorum artık, evde yalnızdık ve benim azgınlığım üstümdeydi. Benden bir şey istemek için yatak odama geldi. Elbisem yukarı sıyrılmış bir vaziyette yatmış hayal kuruyor, fena halde istiyordum, bu yüzden içeri girdiğinde kardeşim olmasını hiç umursamadım ve onu bir erkek olarak gördüm, bu yüzden eteğimi indirmeden yatmaya devam edip ona kendimi iyi hissetmediğimi, karnımın ağrıdığını söyledim. Hemen gidip ilaç getirmek istedi, fakat ona engel olup karnımı biraz ovarsa bana iyi geleceğini söyledim. Karnımı açıp çıplak tenimi ovdurdum. Koca aptal gözlerini duvarda tutmaya çalışıyor, karnımı bir tahta parçasıymışım gibi ovalıyordu. “Orası değil, salak,’ dedim, ‘Biraz daha aşağısı... Ne korkuyorsun?’ Sancım varmış numarasına yattım. Sonunda yanlışlıkla orama dokundu. ‘Orası! Evet!’ diye bağırdım. ‘Orayı ov, çok iyi geliyor!’ Koca budala her şeyin numaradan ibaret olduğunu anlamadan amcığıma beş dakika masaj yaptı, biliyor musun? O kadar kızdım ki odadan çıkıp beni yalnız bırakmasını söyledim. ‘Hadımağasısın oğlum sen,’ dedim, ama o kadar salaktı ki ne anlama geldiğini bildiğini sanmıyorum.”
Müdür, “Bak Tarık, bize yalan söyleme... Seni ezeriz!” dedi. İşte bu “ezeriz” sözü bana dokundu. İçime oturdu. Sinek miydim ben?
Can Yayınları
Reklam
Sonra bulunduğu noktadan bana doğru bir adım attı, ve bir adım daha... Tam önümde, neredeyse göğsü göğsüme değmek üzereyken durdu. "Adım ata ata dibine kadar geldim." dedi, "Sana 'Kumrular gibisin.' dediğim o ilk gün ne hissediyorsam onu onla çarp şimdi. Tam şu an karşında dururken kızgın, kırgın ama bir o kadar da aşığım sana..." Sağ gözümden bir damla yaş aktı. Gözyaşım dudaklarıma doğru kayarken Uraz'ın eli kalkıp önce yanağımdaki ıslaklığı sildi, sonra dudağımdaki gözyaşıma dokundu.
Nasıl olduğumu sorarken onu yakından inceledim, sonra atel bağlı bacağıma dokundu ve yaslanmam için omuzunu uzattı, sanki o kadar genç bir bitkiye güvenle yaslanabilirmişsiniz gibi.
Faythe battaniyeyi bırakıp kollarını Nik'in boynuna doladı ve Nik de ona sıkıca sarıldı. İşte o zaman Faythe'in sessiz gözyaşları akmaya başladı. Bu adil değildi. Bir canavar ve onun hükmetme ve vahşet arzusu yüzünden birbirlerinden koparılıyorlardı. Nik'le aralarında bir şeyler olabileceğine inanmıştı. Bu şüphesiz ki alışılmadık ve çetrefilli bir ilişki olacaktı fakat Faythe onunla beraber olma şansı için bunu ve beraberindeki bütün riskleri kabul etmeye hazırdı. Nik'in elleri, bandajlarının altındaki çıplak belinde dolasmaya başladı. Dokunuşları vüreğindeki acıyı bir an icin dindirmisti. Faythe ona bakmak için geriye eğildi ve parmaklarını yüzünün hatlarında gezdirdi. Önce çenesine, sonra burnuna, ardından da ağzına dokundu; bunun onu son görüşü olma ihtimaline karşı tüm detaylarını hafızasına kazıyordu.
Yalnızlığımın yalnız bana zararı dokundu.
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.