"Onların getirdiği hiçbir örnek yoktur ki, mutlaka biz sana hakkı ve daha güzel olan bir açıklamasını getirmişizdir." Furkân, 25/33
Armstrong: "Muhammed'in düşmanlarının hiçbirinin, vahiylerin sahte olduğunu iddia etmemesi ilginçtir. Açıklayamadıkları bir şeylerin olduğu belliydi."
Kur'an, diyalog içeren ve yaşayan muhatapları olan bir metindir. Kıssa anlatılarındaki dokundurmalar dahi, yaşanan olaylara atıf yapar. Nuh kıssasında verilen mesaj, Mekke'de yaşanan olaylara atıf yapar. Bu gözle bakınca Kur'an'ın tamamı iddia ve cevap verme içermektedir.
İnsanları dinlemeye, biraz mizah duygusuyla ikna etmeye yarayan daha üstün bir yol vardır. On dokuzuncu yüzyılda İngiliz politikacısı Benjamin Disraeli bu oyunun uzmanıydı. Parlamentoda bir suçlama ya da iftiraya yanıt vermemek en büyük hataydı; sessizlik suçlayanın haklı olduğunu gösterirdi. Ne var ki öfkeli bir yanıt vermek, tartışmaya girmek çok çirkin ve savunmacı gibi görünmekti. Disraeli bambaşka bir taktik kullanırdı: sükunetini korumak. Yanıt verme zamanı gelince ağır ağır kürsüye yaklaşır, bir an duraklar ve neşeli ya da alaycı bir yanıt verirdi. Herkes gülerdi. Dinleyenleri canlandırınca da düşmanının sözlerini çürütürken, araya eğlenceli sözcükler katar ya da kendini bu sözlerin üstünde bir yerde görüyormuş gibi, çok farklı bir konuya geçerdi. Mizah duygusu kendisine yapılan saldırıların acısını yok ederdi. Gülmenin ve alkışlamanın bir domino etkisi vardır: dinleyenler bir kez güldü mü, bir daha gülecekler demektir. Ve bu neşeli havaya bürününce de, daha kolay dinleyeceklerdir. Hafif dokundurmalar, biraz ironi size onları ikna etme, kendi tarafımza çekme, düşmanlarınızla alay etme olanağı tanır. İşte bu, tartışmanın baştan çıkarıcı biçimidir.