Yazarın biyografisini okuduğumda bayağı heyecanlanmıştım. Daha çocuk sayılabilecek yaşlardayken bile üretken bir şekilde eserler vermesi, farklı yerlerde kendini yetiştirmesi ve Rusya’da olan deneyimleri hayli beklentiye sokmuştu beni. Ama günün sonunda öykülerine baktığımda hep aynı temalarda kaldığını ve bunları da çok sınırlı bir şekilde işlediğini gördüm. Ölüm, kadın ve aşk temalarını çok sık işlemesi bana Cemil Süleyman’ın özellikle ilk dönem öykülerini anımsattı. Ama Cemil Süleyman’a kıyasla bu konulara daha dar bir açıdan bakmıştı. Ayrıca Rusya etkisinde kalıp da oranın edebiyatına dair pek bir şeyler nasiplenememek de büyük bir kayıptı bence. Dikkatimi çeken bir başka nokta da yarım kalan bazı hikayelerdi. Bunlar belli ki bilinçli bir tercihti. Ama pek de profesyonel olmayan bir şekilde yarım bırakılmıştı. Normalde böyle yarım bırakılan içerikler okuyucunun hayal kurarak, birtakım çıkarımlar yaparak tamamlanmasını hedefler. Ama bu öykülerde ise sanki yazar canı istememiş ve yazmayı bırakmış gibiydi. Haliyle biz okuyucunun bu öykülere dair düşünecek bir şeyleri olması da imkansız hale gelmişti. Yazarın din konusunda da rahatsız edici bazı dokundurmaları da pek hoş değildi. Bu görüşlerini eleştirel bir şekilde sunmak yerine çok dar bir açıdan, basit bir tavırla dile getirmişti. Kitap genel olarak bir iki güzel öykü dışında pek de tatmin edici değildi. Bir daha yazardan bir eser okur muyum bilmiyorum ama çok da ihtimal vermiyorum.
HikayelerCafer Cabbarlı · Zengin Yayıncılık · 201826 okunma
Angela Vicario aşk yoksunluğunun sakıncasını şöyle bir dokundurmaya cesaret edebildiyse de, annesi tek bir sözüyle onu susturmuştu.
“Aşk da öğrenilir.”
Çok kitap okurum bilen bilir şekerim. Ama ben böyle bir kitap hiç okumadım. Duygusal biri değilim. Ama zor tuttum ağlamamak için kendimi bazı satırları okurken. O kadar içten o kadar kalbe dokunan satırlar yazmış ki yazar... Daha önce iki kitabını da çok başarılı bulduğum Alkaya, bence en iyi eserini koymuş ortaya. İlk kitabı bir distopyaydı,
(...)
ve yollarda ölü baykuşlar bulduğum bir ölünün günü boyayan renginde çürük evler bulduğum, içleri sonsuz kayalar,kayalardan dondurmalar sorduğum ben, yani yakup, yakubun hiç çağrılmamış şekli kim bilir ne diyordum...