İnsanlarda anlayamadığı bir şey de gazete okumalarıydı. Neden her sabah içlerini karartmak gereğini duyarlardı acaba? Futbol maçı hastalarınınkini anlıyordu. Ya ötekiler? Binlerce gazete satılıyor bu şehirde. Örneğin şu yaşlı adam! Yoksa FATİH'TE İKİ EV YANDI başlığını görüp 'İyi, Benim orada evim yok,' diye düşünebilmek rahatlığı için mi okur? BİR ADAM KARISINI ÖLDÜRDÜ. 'İyi etmiş. Kim bilir ne namussuzdu.' ÇİN'DE İSYAN. 'Beter olsunlar, kırsınlar birbirlerini. Bize dokunmasınlar da!..' Bu 'biz' dediği daha çok 'ben' değil mi? 'Ben, benim, bana, beni!' Herkes 'Ben'.
Notre Dame'ın Kamburu, benim kendi serüvenimi kendim belirlediğim, neredeyse hiç yönlendirilmediğim, doğru ve yanlış tercihlerimle olgunlaştığım okuma yolculuğumda değeri değişmeyen duraklardan biridir. Sevdiklerimi sevmez olduğumda, anlamadıklarımı anlar olduğumda, kırılmaz sandığım çizgilerimi kırdığımda
Kalabalık masalar arıyorum,
Kalabalık masaların gürültüsü içinde sessizce oturmak ve ağlamamak için kıvranmak.
Dokunsalar bağıracağım dokunmasınlar istiyorum
Ama olsunlar...
Ellerini uzatıp geri çeksinler