Şerefine Paşam!
Yaptığını saklamak riyakârlığından, kendisi gibi, halkı da kurtarmaya çalıştı. Bir yaz ikindisi Dolmabahçe Sarayı'ndan bir motorla Kalamış Körfezi'ne kadar uzanmıştık. Koy sandal doluydu. Ortalarına sokulduk. Herkesin gözü Atatürk'te ve hepsi put. Ses yok, kımıldanış yok. Atatürk garsona: Bize bira getiriniz, dedi. Getirdiler. Kadehini kaldırarak: - Şerefinize vatandaşlar... deyince kimi yanı başında, kimi oturduğu yerin altında sakladığı içki kadehlerini: - Şerefine Paşam... diye kaldırıp içtiler. Bütün koy neşe içinde çalkalanıp durdu.
Sayfa 13 - Pozitif
Atatürk, 19 Kasım sabahı, Dolmabahçe Sarayı'nda kılınan cenaze namazı sonrasında, Sarayburnu'ndan Yavuz zırhlısına alındı, yüz pare top atışıyla selamlanarak, İzmit'e doğru yola çıktı ve İzmit'ten trenle Ankara'ya nakledildi. Gerisini Susy, Atalayların evindeki radyoda, diğer apartman çocuklarıyla birlikte dinledi.
Reklam
Bir hafta sonra, Elsa, Atatürk'ün o sabah vefat ettiğini, haberi radyodan duyup, yukarı fırlayan Madamdan öğrendi. Birazdan apartmanda bir hareketlenme başladı. Kapılar açılıp kapanıyor, kimi­leri yukarı katlara, çıkıyor kimileri aşağıya iniyordu. Dinleri, milliyet­leri ne olursa olsun, herkes inanılmaz derecede üzgündü. Aralarında hıçkıran kadınlar, erkekler vardı. Hepsi Atalayların evinde toplanıp hep birlikte radyoyu dinlediler. Son nef esini sabah dokuzu beş geçe veren Atatürk'ün aziz naaşı geçici olarak Ankara'da Etnografya Müzesine gönderilecek, ebedi istirahatgahı hazır olana kadar orada istirahat buy u racaktı. İstanbullular, Ankara'ya gideceği tarihe kadar, Ata'larıyla Dolmabahçe Sarayı'nda vedalaşabileceklerdi.
Osmanlı şatafatı ve Dolmabahçe Sarayı...
"Tavan süslemesi için kaç ton altın kullanıldı? " "14 ton"
Sayfa 106 - İnkılâp - Pdf
La diva Turca, Leyla Gencer vefat etti. Dünyaca ünlü sopranomuzun bedeni vasiyeti üzerine yakıldı, külleri Dolmabahçe Sarayı'nın önünden Boğaz'a serpildi. Yandaş medyanın yazarları "küllerinizle suyumuzu kirletmeyin" diye yazdı. Çünkü, Leyla Gencer'in annesi Polonyalı Katolik'ti. "Dindar" dedikleri cumhurbaşkanının Boğaz'a demirleyen İngiliz zırhlısına gitmesinden gurur duyuyorlar, Türkiye'nin onuru Leyla Gencer'in küllerinin Boğaz'a serpilmesinden rahatsız oluyorlardı. Hastalıklı bir zihniyetti. Kendilerinin yaptığı her şey mubahtı. Kendilerinden olmayan herkese kin kusuyorlardı.
Atatürk Müslüman Değil miydi?
Atatürk'ün cenaze namazı 19 Kasım 1938 günü Dolmabahçe Sarayı'nda gizli saklı kılınmıştır. Niyet "Allah için namaza, meyyit için duaya..." şeklinde Hafız Yaşar Okur tarafından getirilmiş (nedense niyet metninde yer alan "Resulullah için salavata" kısmını atlamıştır; ben demiyorum, hatıralarında kendisi söylüyor),
Sayfa 54 - TimaşKitabı okudu
Reklam
10 Kasım’da bir ilk daha yaşandı.Dolmabahçe Sarayı askerden alındı ,polise devredildi.Bundan böyle Atatürk’ün son nefesini verdiği odanın nöbetini asker değil,polis tutacaktı.Malum,efsane fotoğraftı,her 10 Kasım’da saat 9’u 5 geçe,yatağın başucunda nöbet tutan Mehmetçikler duygulanır,gözyaşlarını tutamaz,yanaklarından süzülürdü. Dolayısıyla,bu ilk 10 Kasım’da herkesin gözü,yatağın başucunda nöbet tutan polisteydi,polis ağlamadı.
Atatürk komadan çıksa da, "Ölüyor" haberi bir anda Türkiye'yi yasa boğmuş, dünyanın da gözünü Dolmabahçe Sarayı'na çevir­mişti. Zaten, aylardır Saray'da bir şeyler olduğundan kuşkulanan Avrupa basını resmi açıklamaların ardından bütün projektörlerini Atatürk'e yöneltti. Özellikle Fransız ve İngiliz basını, adeta ölmüşcesine O'nun geride bıraktığı eseri öven yazılar yayınlıyor, bir yandan da halefinin kim olacağı konusunda spekülasyonlara yer­ veriyordu.
Sayfa 139
6 Eylül 1938 günü Doktor Fissenger, üçüncü kez İstanbul'a geldi ve Dolmabahçe Sarayı' nda Atatürk'ü muayene etti. Ama du­ rumunu hiç beğenmedi; "Aziz hastamı daha iyi bulacağımı tahmin ederek çok neşeli gelmiştim" dedi.
Sayfa 113
Türkiye'nin İkinci Dünya Savaşı karşısındaki tutumu görünüş­ te tarafsızlığı korumak üzerine olsa da gerç e kte durum başkaydı. Türkiye'nin savaşa girmemek diye bir kaydı yoktu, yanlış tarafta sa­vaşa girmemek gibi hassasiyetle hareket ediliyordu. 27 Eylül 1932'de Dolmabahçe Sarayı'nda Amerikalı General McArthur'la yaptığı görüşme sırasında Mustaf a Kemal, Avrupa'da gerç e kleşecek bir savaşın galibinin İngiltere, Fransa ya da Almanya değil Sovyetler Birliği olacağını söylemişti. Türkiye'yi en çok endişelendiren tablo buydu. İnönü'nün Cum­ hurbaşkanlığı sırasında giderek netleşmeye başlayan güç dengeleri İnönü'yü tarafsızlığı resmen korumaya sevk etmiş olsa da Türkiye'nin arzusu İngiltere'nin savaşı kazanması fa kat aynı zamanda Sovyetlerin yenilmesi yönündeydi.
Sayfa 315 - Kara kara yayınları Eylül 2017Kitabı okudu
Reklam
Beşiktaş Köşkü'nü sahili doldurarak genişleten I. Ahmed'dir. Dolmabahçe adı bu devirden kaldı. Fakat saray uzun zaman Beşiktaş Sarayı adını kaybetmez. I. Ahmed, sık sık bu saraya gelirdi.
Sayfa 178 - V: İstanbulKitabı okudu
İçimdeki suçluluk duygusunu gizleyen, korkularımı gurura çeviren bir şey vardı. Ama oyunun sessizlik anlarında, futbolcuların topa vuruşunu otuz bin kişi aynı anda işitirken, ben başımı eski açık tribünlerin arkasından gözüken Boğaz'a, Dolmabahçe Sarayı'nın önünden geçen bir Sovyet gemisine çeviriyor ve Füsun'u düşünüyordum.
Dolmabahçe Sarayı'nda katafalkı ziyaret ederken, Halet ile benim arkamdan yürüyen Şefika'nın usul usul ağladığını duyuyordum. Cenazeyi, aile dostu bir avukatın Karaköy'de caddeye bakan bürosundan seyrettik. Büro Yüksekkaldırım'ın tam altındaydı. Top arabası görününce ansızın, şiddetli bir dolu yağıyormuşçasına, "çıt çıt çıt" sesleri geldi oradan. Meğer eskiden basamaklı olan Yüksekkaldırım'da toplanan Yahudiler, dinlerinin yas geleneğine uyarak, giysilerinin düğmelerini aynı anda koparmışlar yere atmışlardı. Düşen düğmelerdi o dolu sesini çıkaran.
Sayfa 166Kitabı okudu
10 Kasım’da bir ilk daha yaşandı.Dolmabahçe Sarayı askerden alındı ,polise devredildi.Bundan böyle Atatürk’ün son nefesini verdiği odanın nöbetini asker değil,polis tutacaktı.Malum,efsane fotoğraftı,her 10 Kasım’da saat 9’u 5 geçe,yatağın başucunda nöbet tutan Mehmetçikler duygulanır,gözyaşlarını tutamaz,yanaklarından süzülürdü. Dolayısıyla,bu ilk 10 Kasım’da herkesin gözü,yatağın başucunda nöbet tutan polisteydi,polis ağlamadı.
Sayfa 184 - Sia KitapKitabı okudu
Türk heyetinin içinde bulunduğu durumu anlamak kolaydır. Ateşkes hükümlerine 'Hayır' deseler ne olacaktı? savaşa devam gücü tükenmiş bir devletin delegesiydiler. İngilizlerin verdikleri şifahi sözlere kanarak çok ağır koşulların altına imza attılar. Agamemnon zırhlısındaki üçüncü günlerinde 30 Ekim 1918 tarihinde işgale resmen kabul ettiler ve İstanbul'a döndüler. İmzalanan ateşkes hakkında padişaha bilgi vermek üzere Dolmabahçe Sarayı'na gittiklerinde Vahdettin'in Harem dairesinde bulunduğu, yorgun olduğu ve kendisini ziyaretlerinin bugün mümkün olamayacağı bildirildi.
Sayfa 44
941 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.