Don Quijote, Don Quixote, ya da Don Kişot...
Kalbine şövalye kitaplarını koyan Don Kişot'un, şövalye zehirlenmesi yaşayarak kendini şövalye ilan etmesiye birlikte, silahtarı Sancho Panza ile maceradan maceraya koştuğu, yaşadıkları ile gülmekten kırıp geçirdiği, adeta aklın sınırındaki delilik romanı... Kitabı, "Don Kişot sen delisin" diye diye okudum çünkü Don Kişot'un o akıl almaz serüvenleri ancak delilikle açıklanabilirdi... Ya da uğruna her şeyin göze alınabileceği bir amacın varlığı... Dulcinea gibi... Kötülüğe savaş gibi... Nereden bakarsam bakayım bana bir şey anlatan bir roman oldu Don Kişot...
.
Yeldeğirmenlerine saldırısıyla meşhur olan, kendini kötülüğü yok etmeye adamış, ruhundan iyilik akan Don Kişot'un yaptıklarıyla başına gelmeyen kalmıyor neredeyse... Kitabı moduyla okudum... Yaka paça evine götürülse bile kalbine işlemiş şövalyelik ruhu onu ve tabii ki bizi de tekrar macera peşinde sürüklüyor ikinci ciltte... Ama delicesine... Keşke tekrar okusam ... (Laf aramızda ben Sancho Panza'yı daha çok sevdim)
.
Ve Dulcinea... Dulcinea yerine her şey koymak mümkün... Hayalî bir varlık, umutlar, hedefler v.s. Kim ne derse desin, Don Kişot'un gözüyle bakınca dünyaya, Dulcinea dünya güzelidir bence...