Biliyorum, belki bu sözlerime kızacak, bağırıp tepinmeye başlayacak, “Böyle konuşacaksanız yalnız kendinizden o sefil yeraltınızdan bahsedin; 'biz, hepimiz' gibi tabirler kullanmaya kalkışmayın!”
Biliyorum, belki bu sözlerime kızacak, bağırıp tepinmeye başlayacak, “Böyle konuşacaksanız yalnız kendinizden o sefil yeraltınızdan bahsedin; 'biz, hepimiz' gibi tabirler kullanmaya kalkışmayın!”
Dostoyevski insanları çok iyi tanır ve her kitabında ''şöyle insanlar vardır, bu tür insanlar şöyle yaparlar'' gibi tabirler kullanır. Bu kitabında da Katya ve Alyoşa gibi çocuksu insanları,
(Stepançikovo Köyü'nde Yegor İlyiç de böyleydi) İhmenevler gibi temiz insanları, Nataşa gibi körü körüne âşık olan insanları, Nelli gibi acılarla yoğrulan,
Öyle bir hale gelmişiz ki, gerçek "canlı hayat" bize adeta bir iş, bir ödev gibi görünüyor, onu kitaptan öğrenmeyi yeğliyoruz. Peki neden bazen telaşa kapılır, kimi kaprisler, çılgınlıklar yaparız? İstediğimiz nedir? Bunu kendimiz de bilmeyiz. Kaprislerimiz, isteklerimiz yerine gelse bundan ilk biz zararlı çıkarız. Bize daha fazla serbestlik vermeyi, ellerimizi çözmeyi, hareket alanımızı genişletmeyi, üstümüzdeki vesayeti kaldırmayı deneyin bir... sizi temin ederim, o anda tekrar vesayet altına girmeye can atarız. Biliyorum, belki bu sözlerime kızacak, bağırıp tepinmeye başlayacak, "Böyle konuşacaksanız yalnız kendinizden, o sefil yeraltınızdan bahsedin; ‘biz, hepimiz’ gibi tabirler kullanmaya kalkışmayın!" diyeceksiniz
Bütün bu yazdıklarımın tatsız bir etki yaratacağına da eminim, zira hepimiz yaşamla bağını az ya da çok kaybetmiş, kör topal idare eden insanlarız. Hatta yaşamdan öylesine kopuğuz ki, gerçek "canlı hayata" karşı adeta tiksinti duyuyor, bize hatırlatılmasına dahi katlanamıyoruz. Öyle bir hale gelmişiz ki, gerçek "canlı hayat"