Bir zamanlar kasabada rahiplik etmiş Yovan adlı bir papazdan söz açılmıştı. Namuslu ve dürüst bir adam olduğunu, ama dualarının Allah katında makbul olmadığını anlatıyorlardı.
Sık sık görülen ve bütün ekinleri kasıp kavuran kurak yazlarda Papaz Yovan, ne zaman yağmur duasına kalksa, arkasından daha büyük kuraklık ve kavurucu sıcaklık oluyormuş. Yine böyle kurak geçen bir yazdan sonra sonbaharda Drina kabarıp kasabayı tehdide başlayınca, Rahip Yovan müritleriyle kıyıya inmiş, suların çekilmesi için duaya koyulmuştu. Allahın daima rahibin istediğinin tersini verdiğine dikkat eden Yokiç adlı sarhoş bir serseri hemen bağırarak ortaya atılmış:
- Aman babalık, bu duayı bırak. Yazın ettiğin duayı tekrarla. Yağmur duası edersen belki sular alçalır! demiş.
Ölümden sonra diriliş zamanı yaklaşmıştı. Hatta kitaplara, yeryüzüne, gökyüzündeki belirtilere bakılırsa umulduğundan da yakındı. Gerçekten üzerinde kurulmuş ve acılarla tekrar kazınılmış gökler saltanatı diriliyordu.
İnsan, gücünün yetmediği tabiat unsurlarıyla karşılaşıyor, güçsüzlüğünün acıları içinde karşısına dikilen aşılmaz engelin zorluğunu daha iyi görüyor ve bu güçlüklerin insanoğlunu her işinden alıkoyduğunu anlıyordu.
Bu kitabı değerli Şerif hocam okumamızı istedi tabi başka kitapları da okumamızı ve birkaç görev karşılığında 15 puan vereceğini söyledi. Zaten ben kitap okumayı seven biriyim iyi ki de elime alıp okudum diyorum ve incelemeye başlıyorum.
Bu kitap İvo Andriç tarafından yazılarak 1961 yılında Nobel Edebiyat Ödülü almayı hak kazanmış bir kitaptır.
Gülümseyişi, karşısındakini hemen yumuşatır, ona sükûn ve hayat verirdi. Güçlü, yüksek kalpli, hem kendisi, hem çevresiyle barış içinde yaşayan bir insanın o anlaşılmaz tebessümüydü bu!