Canına kıymış askerin son duasını yapmak istemez papazlar.
Sonunda bir papaz gelir ve"ben yaparım" der.
-"Bu dünyada yaşadıkları cehennemden bile betermiş ki kıymış canına"
benim bu dünyada çektiğim büyük acılar heathcliff’in de acıları oldu. onların her birini daha başından beri gözledim, duydum. benim yaşamım onda odaklaşır. yeryüzünde her şey yok olsa da yalnız o kalsa, ben var olmakta devam ederim; başka her şey yerinde dursa da yalnız o yok olsa, evren bana tümüyle yabancılaşır. ben artık bu evrenin parçası değilmişim gibi olur.
Bugün hiç özlemedin mi beni?
Bugün de mi geçmedim aklının kıyılarından?
Ne olur çekme ellerini karanlığımdan,
Bir sen kaldın dünyada güzel bildiğim.
Zaman zaman senden uzaklaşmak isteyişimin
Boşuna olduğunu biliyorum.
Artık kendimden bile kaçabilirim,
Fakat senden asla!
Sen hükmedemediğim kaderimsin benim,
Silemediğim alın yazımsın.
Olduğun gibi seviyorum seni,
Olmanı istediğim gibi değil.
kadinlar bu dunyada inkarda olan kadinlar var
(kadin olan kotu insanlar) bu kadinlar birseylere dedikodu demeye cok merakli
herkez icin nefret dolu diyorlar
ve bilincaltlarinda bazi kadinlara neden birseyler yapilmadigi hakkinda
sebepler uretiyorlar ve bu kurbani suclamaya giriyor
magdur kadinlar surekli baksa kadinlari sucluyor
bu bitti
New York şehrini ilk gördüğümde
aklıma gelen bu olmuştu. Babil Kulelerini getirip bu asra dikmek
gibi gelmişti çünkü New York'ta da gökyüzünü göremezsiniz.
Zaten ihtiyaçda yok. Amerikan kapitalizmi size öyle bir dünya çiziyor ki o dünyada gökyüzü yok, her şey yapay.
Taocu felsefenin en başında gelen öğreti, "Su gibi yumuşak ve akışkan olmak" öğretisidir.
"Dünyada hiçbir şey su kadar yumuşak ve ince değildir fakat büyük kayalar gibi sert ve durağan şeyleri sudan daha iyi hiçbir şey kıramaz ve parçalayamaz."
Bu dünyada insanların korktuğu tek şey öğrenmekti. Acıyı, susuzluğu, açlığı ve üzüntüyü öğrenmek onların uykularını kaçırıyor, bu yüzden daha rahat döşeklere, daha leziz yemeklere ve daha neşeli dostlara sığınıyorlardı. Dünyaya olan kayıtsızlıkları bazan o kerteye varıyordu ki, kendilerine altın ve gümüşten, zevk ve safadan l, lezzet ve şehvetten bir âlem kurup, keder ve ızdırap fikirlerinin kafalarına gitmesine izin vermiyorlardı. Oysa Uzun Ali İhsan Efendi, Dünya'nın şahidi olmanın gerçek bir ibadet olduğunu sık sık söylerdi. Her insan şu ya da bu şekilde dünyayı okumalıydı. Kur'an'ın kendisi peygamberin dünyayı nasıl olduğuna bir örnekti ve onun ardında giden herkes, dünyayı onun gibi okuyup şahadetlerini yazmalı ve bunu başkalarına aktarmalıydı. Dünyaya şahit olmanın yolu ise maceranın kendisinden başka bir şey değildi. Yaşanılanlar, görülenler ve öğrenilenler ne kadar acı olursa olsun, macera insanoğlu için büyük bir nimetti. Çünkü dünyadaki en büyük mutluluk, bu Dünya'nın şahidi olmaktı.
Sahip olunan her türlü fiziksel ve zihinsel ayrıcalığın felakete sürükleyen bir yanı vardır. Çirkinler ve aptallar bu dünyada her şeyin en güzeline sahiptirler. Zafer nedir bilmezler ama en azından, yenilgiyi de tatmazlar.
'sende aşk yokmuş' dememeli kimse kimseye
'aşk kalmamış dünyada' demeli,
'suç bende değil' 'yoksa ben de âşık olmak isterdim sana,
ama yok, yok ki aşk dünyada ben nerden getireyim?'