Sinus Taşı'nın Laneti
Yusuf Öztürk ~~ Sinus Taşı'nın Laneti
.
İlk kitapta Layton kasabasında açılan büyük geçitler ve içinden çıkan büyük hayvanlardan bahsetmiştim. Morgan sevdiği kız Evelyn den ayrılmak zorunda kalmış peşinden giderken de bu tuhaf olaylar başlamıştı. Morgan sevdiği kızı buldu. Kasabadaki birçok kişi birlikte kendilerini orada bulunan madenlere
“Cehennem yerinde hiç ateş yoktur. Herkes ateşini burdan götürür.”
Aslında kitabın ismi bile yetiyor. İsminde “kuş” kelimesinin geçmesi bile benim için yeterli bir etken kitabı okumam için aslında. Yaşar Kemal kalemi olması ise ayrıca bir itici kuvvet. Hepsi bir arada olunca da 79 sayfalık sıcacık bir kısa roman çıkmış ortaya.
İstanbul’u, İstanbul’un karmaşasını, insanlarını, vefasını ve vefasızlığını; kuşçuluk yapan göçmen çocukların aracılığıyla okuyucuya sunuyor yazar. Dışardan bakıldığında tekinsiz gibi görünen bu çocukların, aslında içlerinde bambaşka dünyalar, bambaşka hayaller olduğunu, insanların ise eski insanlar kadar vicdanlı olmadığını kuşlarla bütünleştirerek bizleri bir çok soyut temada buluşturuyor. Yaşar Kemal yine şaşırtmadı. İyi ki var oldu ve yazdı. İyi ki bu eserleriyle ölümsüz oldu. Ağır olduğunu düşündüğünüz bir okuma serüveninden sonra biraz rahatlamak istiyorsanız bu kitap tam size göre. Keyifli okumalar
#alıntı
“İnsanlık öldü mü?” Dedim.
“Yok,” dedi, “ölmedi, ölmedi ama, bir şeyler oldu, başka bir yerlerde sıkıştı kaldı herhalde?”
Kuşlar Da Gitti, Yaşar Kemal
Raskolnikov'un Felsefesi
Suç ve Ceza Giriş
Hangi düşünceler daha önce hiç cinayet işlememiş bir insanı katil olmaya itebilir? Suç ve Ceza biz okurlara yeni katil olmuş birinin dünyasını gösteren ve bize sanki birini öldürmüşüz gibi hisler yaratan bir eser. Asıl hikâye baş karakterimiz Raskolnikov’un bir suç işlemesiyle başlıyor. Buradan sonra kendinizi Raskolnikov’un iç
Yaşar Kemal'in Çukurova'daki batıl ve cahil yönü eleştirdiği kitabını çok beğendim. Taşranın yalancılık ve olayları çarpıtma gibi bir alışkanlığı vardır. Herkes her şeyi görmüştür, herkes her şey hakkında fikir sahibidir. Dert çözmekse konu, düğüm atılır. Olayların yatışmasını beklemekse, düello için silah kuşanılır. Herkesi ve her şeyi bilen insanlar vahşi güdülerle, tezahüratlarla çekirdeğini alır köşesine kurulur ve çarpışmayı bekler.
9 yasındaki kahramanımız Hasan ve annesi dünyalar güzeli Esme'ye yapılan fiziksel ve psikolojik baskının sürdüğü kitapta olaylar tam da istemediğimiz gibi bitiyor. Kafasına koyduğunu yapmayan bir taşra eşrafı hayal edemeyiz çünkü. Yaşar Kemal bile bu kitapta mutlu son ya da mutlu kahramanlar hayal edemezdi... Hurafeler, yalanlar, kışkırtmalar baştan sona taşra halkının ağzına yuva yapıyor ve o yuva bizim tepemize yıkılıyor.
Her şeyin fazlası fazladır.Kibirlenme bugün varsın yarın yoksun…
“...insan ruhunu yitirdikten sonra dünyalar onun olsa neye yarar.” Hiçbir bayağılık yoktur ki insanın hayatını alt üst etmesin. Hiçbir sevgi yoktur ki insanın kalbini taşlaştırmasın ve aşırı olan hiçbir iyi niyet yoktur ki insan bedelini ödemesin.
Kötülüğün şekle yansıyan, insan uzuvlarına tezahür eden, göz kenarlarına, dudak kıvrımlarına yerleşen bir yanı vardır. İyiliğin, güzelliğin, şefkat ve merhametin tabiatı gereği nasıl bir ışıltısı ve sıcaklığı varsa çürümüşlüğün de kanıtlanamaz bir şekli, kokusu vardır bedende. Dorian, ressam dostu Basil’in çizdiği portresinin kendi yerine yaşlanmasını diler, hep genç, duru ve masum kalması karşılığında ruhundan vazgeçer.
Güzellik ve gençlik uğruna Dorian'ın dileğinin gerçekleşmesi, yüzündeki güzelliğine karşıt içindeki kötülüğün yaşamını ele geçirmesini sağlar. Paranın, dostlarının, güzelliğinin karşılığını benliğini kaybetmekle öder. Yaşamın çekiciliğini nefsin doyumunda arayan Dorian, portresini yapan dostu Basil ile arkadaşı Lord Henry'nin onu tamamen değiştiren kişiler olduğunu zamanla anlar. Kendi portresinin yavaş yavaş şeytanileşmiş bir görüntü almasını ve kendisinin daima genç ve güzel kalışını izler. Mutlaka tavsiye ederim..
Bizi hayvandan çok insan kılan her ne ise, teselliyi ve umudu, sanırım insanların gündelik kaygıları, günahları ve dertlerinde değil; maddenin uçsuz bucaksız sonsuz yasalarında aramalı.
Diye bitiyor kitap.
Wells'in romanlarını bu derece değerli kılan belkide içinde bulunan gerçekliklerdir. Zaman makinesi, Dünyalar savaşı ve Doktor Moreau'nun Adası ni okuduğunuzda içinde imkansızlıklar değil bilim ve teknolojinin ilerlemesi ile birlikte pek tabi gerçek hayatta görebileceğimiz olayların yazıya dökülmüş halini okumuş oluyorsunuz. Wells bilim kurgu konusunda kendini kanıtlamış. Ve gercekle çok iyi harmanlamistir.
Keyifli okumalar.
