Otobüse binerken içimde uyanan o güzel hissi de tanımlamaya çalıştım bu arada kendimce. Heves gibi bir şeydi. Çok sevdiğin ama şartlar nedeniyle çok sevdiğini unuttuğun bir şeyi çok sevdiğini hatırlayarak ve çok sevdiğini sana unutturan şartların da namevcut olması sebebiyle ilk defa yapıyormuş gibi heves ederek yapmak kabilinden bir şey dedim içimden kendime. Hoş oldu.
"Huzur en çok isteyip de yaşayamadıklarımızda gizli değil midir? En saf halimizdeyken isteyip, yıllar boyunca istediğimizi bile çoktan unuttuğumuz ve hatırlayınca da ölmekten beter olduğumuz.."
"Ben arzuları istekleri olmayan, yetenekleri sınırlı, güvensiz büyüdüğü için sosyal ilişki kurmaya hem becerisi hem de isteği olmayan, duygu dünyası güdük bir yirmi birinci yüzyıl genciyim meleğim."
"Acının sebebi genelde bu değil midir ; bir hayatınız vardır ama o hayat istediğiniz gibi şekillenmiş değildir; halihazırdaki şekli sizi memnun etmemektedir ama genelde bu halihazırdaki şeklinden memnun olacağınız bir hayat tasavvur ediyorsanız acı ürer içinizde. "
"Derin, derin, derin... Kelime manasını yitirince.. Kelime manasını yitirmiş oluyor. Bazen kazanmış oluyorum, bu bir oyunsa tabi sonra hayal kuruyorum, uzun hayaller, her gece başka bir hayal. Sonra sabah ezanı okunurken gözlerimi açıyorum."