( Eleştirel bir Bakış )
_Dinde zorlama yoktur. (Bakara 256) _Ama, kim İslamdan çıkıp başka bir dîn'e yönelirse sapkındır ve af yoktur. (İmran 90) _Çünkü, tek gerçek din islamdır. (İmran19) _İslam dışı tüm inançlar batıl ve sapkınlıktır.(Hadis) _İslam hakim gelene kadar kafirlerle savaşın.(Enfal39) _Kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır. (Saff 8)
Hüveytatlılar gittikçe işi azıtıyor, hükümetin aley­hinde cephe alıyorlardı. Müflihul Cehmani, aşiret reisi Ude Ebu Taya’nın, “Söyle Selahattin’e avucumla kanım içeceğim ve böyle yapmak için de Allah’a ahdettim” dediğini bana ye­minler ederek söyledi. Müflihul, “O kadar rica ettim, aşiretin rahat durmuyor, bunun önüne geçin” deyince, “Ben
Reklam
Sana Canımız Feda...
Uhud Savaşı’nın en zor anıydı. Hani Müslümanlar darmadağın olmuş, düşman amansızca saldırıyordu. Rasûlün yanında sadece on dört mücahit kalmıştı. Ebû Ubeyde bu on dört adamın arasında düşmanın karşısında, Efendisinin yanındaydı.[11] Savaş bitmiş, düşman çekip gitmiş fakat Müslümanlara derin acılar, kayıplar yaşatmıştı. Allah’ın Sevgili Rasûlü yaralanmış, başına aldığı darbeler sonucunda miğferinin halkaları yanaklarına batmıştı. Bu halkalar ona büyük acılar veriyor, acının şiddetinden konuşamıyordu. Peygamber acı çekerken dostları durur muydu? Onlar kendi yaralarını, ağrılarını unutmuş Efendilerine koşmuş, O’na yardımcı olmanın derdiyle yanıyorlardı. Ama Ebû Ubeyde başkaydı. O herkesi geride bırakmış, bu şerefe sahip olmanın aşkıyla Nebinin yanına varmıştı. Miğferin halkalarını eliyle çıkarması halinde Efendimiz çok acı çekerdi. Öyleyse dişleriyle bir defada çıkarmayı denemeliydi. Birinci halkayı çıkardığında Ebû Ubeyde’nin ön dişlerinden biri düştü. Sonra diğer halkayı da bir çekişte çıkardı, fakat bir dişi daha düştü. Efendimiz aleyhisselâm demir halkaların acısından kurtulmuş, Ebû Ubeyde’nin ise iki dişi kırılmış, ağzı kan içinde kalmıştı.[12] Rasûlün yolunda iki dişin ne önemi vardı. Ona canlar feda olsundu. Ebû Ubeyde, Efendimize yardımcı olmanın mutluluğunu kim bilir nasıl yaşamıştı. Bu mutluluğun bir tarifi var mıydı?
Sayfa 246
Türkiye lan bu :D
Demokrasi monarşiden çok farklı, orası kesin. Tek başına yanılmaktansa, herkes elini taşın altına koyuyor… hemen hemen her köşede sert tartışmalar patlak veriyor. Bütün Yurttaşlar önce birine, sonra ötekine, derken herkese bağırıp çağırıyor. Öfkeden kıpkırmızı kesilmiş yüzlere, birbirinin yakasına yapışmış, yumruk yumruğa yere yuvarlanan adamlara bakıyorum. Persler ya da Mısırlılar’dan önce, şimdi burada komşular, dünkü dostlar, kardeşler, aynı evde yaşayan babalarla Oğullar birbirine düşman oluverdi. İç savaş bu !
Sayfa 50 - MetisKitabı okudu
Stepan Şaumyan'ın adı yakın zamana dek Kazakistan'da da vardı:
Bakü'de Şaumyan isimli bir Ermeni komitacısının da büstü vardı. Yüksekçe bir kaide üzerinde, beyaz mermerden oyularak oturtulan, bir hain, bir düşman adamın büstü gelene geçene sövüyor gibiydi. Resmi kayıtlara göre, 1918 yılında Şaumyan başkanlığında Azerbaycan'a giren Rus ve Ermeni kuvvetleri yirmi bin soydaşımızı öldürmüştü. Ben, o katliama şahid olan, sonra tek başına Türkiye'ye kaçan Mehmed Altunbay dostumdan dinlemiştim. D emişti ki: "Sokaklar, katledilen insan cesetleriyle doluydu. Çocuktum ama çok iyi hatırlıyorum. O sokaklarda, insan kanına basmadan, ölen insanların cesetleri üzerinden atlamadan yol almak mümkün değildi. Şaumyan çeteleri için insan öldürmek, bir çırpıda binlerce kişinin kanını dökmek, bir bardak su içmek gibi basit ve zevkli bir işti. " Ben, Azerbaycan'a gitmeden, Şaumyan'ın vahşetinden haberdardım. 1980 yılında Azerbaycan'a ilk gidişimde, Şaumyan'ın büstüne de iğrenerek bakmıştım. Düşünebiliyor musunuz? Acaba dünyada bir devlet var mıdır ki, kendi halkından yirmi bin kişiyi katleden bir barbarın büstünü yaptırıp, hem de başşehrinin meydanlarından birine yerleştirmiş olsun?
Ebrehe'nin kaleme aldığı Müsned (20.YY b. )
"Rahmân'ın ve O'nun Mesihi ve Sebe, Zû Reydân, Hadramut, Yemenât ve buraların dağ ve sahillerinde yaşayan kabilelerin kralı Ebrehe Zîbmân'ın gücü adına! Ebrehe bu yazıyı, nisan ayında Ma'd kabilesi ile yaptığı İlk Bahar Gazvesi'nde satırlara nakşettirdi. Savaş şöyle olmuştu: Komutan Ebû Cebr Uleyy kabilesinin başında, komutan Bişr İbn Hısn, Sa'd ve Murad kabilesinin başında birlikte (düşman Ma'd kabilesinin kolları) Âmiroğulları ve Aynu'l-melik oğulları kabilelerine saldırdılar. Amiroğulları kabilesinin karşısında ordunun önüne geldiler, (müttefik) Kinde ve Uley kabileleri Zu Merah Vadisi tarafına yöneldi, Murdar ve Sa'd kabilesi ise Tersen tarafındaki vadiye yöneldi ve bunlar düşmanı kesip biçti bir kısmını esir ederek mallarını çokça ganimet aldı. Kral da Halbân'da⁸ savaştı ve Ma'd kabilesine bir gölge gibi yaklaşarak esirler aldı. Bundan sonra Ma'd kabilesi Amr ibn el-Münzir ile barış görüşmesi yaptı. Amr, Ebrehe'ye garanti verdi ve Ebrehe onu Ma'd kabilesinin başına yönetici olarak atadı. Ebrehe, er-Rahman'ın gücü ve yardımı sayesinde Halbân'dan 622⁹ yılının 'Zu Alân' ayında döndü." ⁸ Arap yarımadasının ortalarında, Mekke ile Riyad arasında Riyad'a yakın bir yerleşik yeri. ⁹ Miladi olarak 551-552 yılı.
Sayfa 114 - VadiKitabı okudu
Reklam
Agâh Sırrı Levend'in mükemmel yazısı
MEHMET EMİN YURDAKUL'UN KİŞİLİĞİ Agâh Sırrı Levend Bir toplumda beliren yeni düşünce akımlarını, değişen edebiyat ve sanat hareketlerini, kendilerini meydana getiren nedenleri incelemeden, yalnız görünüşlerine bakarak açıklamaya çalışmak çok yanıltıcı olur. Kişisel bir heves ürünü gibi görünen bir eserin bile, sonradan yeni bir devrin
Bozgunculuk Bozgunculuk yapanların dünya üzerinde ki planlarını dine yamamak isteme amaçları nedir? Bunun yanıtı çok basittir. Bilmediğimiz farklı hiçbir konudan bahsetmeyeceğim. Sadece yaşanan gerçekleri tarihi akışı içinde sizlere sunuyorum. Biraz uzun bir derleme olmakla birlikte farkındalık düzeyimizi değiştirecek bir yazı hazırladım.
İkinci Adam YayınlarıKitabı okudu
Hz. Hüseyin'in İmâmeti "Burası Kerbela"
Müslim'in ölüm haberini aldıktan sonra yoluna devam eden Hz. Hüseyin ve yanındakiler, "Zu Hasm" adlı bir mevkiye geldiler; Kûfe'ye sadece iki menzil kalmıştı. Bu menzilde Hz. Hüseyin, karşısında Hürr bin Yezit'in komuta ettiği bin kişilik bir orduyu buldu. Kûfe valisi Ubeydullah'a bağlı olan bu ordu ilk etapta Hz. Hüseyin'e bir şey yapmadı. Hz. Hüseyin, onları kendisine biata davet etti. Hürr ise o hazretten Yezit'e biat etmesini istedi. Sonuç değişmedi. Hz. Hüseyin, atına binerek yoluna devam etti. Hürr ise emrindeki ordusuyla birlikte Hz. Hüseyin'i takip etmeye, gözden kaçırmamaya çalıştı. Nihayet, muharrem ayının ikinci günü Hz. Hüseyin, Kerbela'ya vardı. Hürr'ün Hz. Hüseyin'e sert davranmadığını öğrenen Ubeydullah, Hürr'e bir mektup yazarak o hazrete sert davranmasını emretti. Mektubu getiren kişiyi de Hürr'ü gözetlemekle görevlendirdi. Bu durum karşısında Hürr, Hz. Hüseyin'e ve yanındakilere su vermedi. Öyle ki küçücük çocuklar bile susuzluktan kıvrandılar. Bu arada Ubeydullah, Kûfe'de dört bin kişilik bir ordu daha hazırlattı ve başına Ömer bin Sa'd'ı atadı. Eklemelerle yirmi bin kişiyi aşan ordunun istikametini Kerbela'ya çevirdi. Ömer bin Sa'd kumandasındaki ordu Kerbela'ya ulaştığında Hz. Hüseyin düşman ordusuna nasihat verdi; onları doğruya, gerçeğe çağırdı. Ancak bu çağrıya on binlerin arasından yalnızca otuz kişi olumlu cevap verdi.
Sayfa 76 - KRİPTOKitabı okudu
"Büyük Yunanistan" rüyası bitti. Kral Konstantin, sadık tebaasının isteğine uyarak ve candan sev­diği Yunanistan'ın iyiliği için» büyük bir lütuf göste­rerek tahttan ikinci kez feragat etti. Venizelos , gerçi hükümetin dizginlerini resmen ele almadı, ama perde arkasından ipleri ustalıkla oynatıyor. İşgüzar bir şekil­de Manş
Sayfa 60 - M.N.Roy, Türk Zaferi ve Doğu,1922Kitabı okudu
54 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.