Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Dertsiz/gamsız insan, gaflet içinde demektir; zihnen hareketsizdir ve bu nedenle hayran olmak şansını yitirmiştir. Izdırab, bir nevi titremek, için için sallanmak, hareket etmek demek olduğuna göre, nefsin ızdırabı da onun hareketidir. Nasıl ki eskiden hareket'ul-arz tabiri 'deprem' karşılığında kullanılıyorsa, nefsin hareketi için de ızdırab kelimesi kullanılır, daha doğrusu bu kelime bu mânâda istimal edilirdi.
Bizi yola düşüren aşk, bizi yolda düşüren ise akıl olduğundan, aklın çelmelerine takılmaktan pek öyle çekinmemeli, asıl aşkın yardım elini uzatmamasından korkmalı. Düşe kalka yürümeye devam etmeli, aklın çelmelerine takılıp düştüğümüzde aşkın kuvvetiyle kalkmalı, kalkmayı denemeli. Çünkü çelmelemekten geri kalmasa da akıl intibah eder.
Reklam
Belki menzile varılmaz, varılamaz, ancak yine de menzile doğru olmalı hiç değilse yol müstâkim, menzil hak olmalı.
Hepimizin unuttuğu birşeyler vardır bunca vaveyla içinde. Unuttuğumuz aslında kendimizdir, kendimizi unuturuz bu acımasız hayatın vaveylası içinde. Dışdünyadaki gaileleri bahane ederek aslında hep kendimizden kaçarız ve ceza olarak da sonun da kendimizi kaybederiz. Bütün mücadelemiz kendimizi aramaktır, kendimizi aramakladır. Kendini bulanlar, kendini bilenler, kendine kavuşanlar ne yazık ki azınlıktadır.
Yalnız kalmazsan, kalamazsan kendine dönemezsin, sürekli etrafı seyretmekten yorulmuş gözlerini kendine, bizzat özüne çeviremezsin. Kalabalıklar arasında yavaş yavaş erir gidersin. Bir kez bile kendinle sohbet etmeye, kendinle başbaşa kalmaya zaman bulamadan "yolculuğun sona erdiğini sana söyleyecek olanlar" gelir ve bu sefer ebedî istirahata çekilirsin.
Reklam
Akademik hayatımıza bir bakınız lütfen! Dipnot sayısı bir doktora tezinin kabul edilmesi için yeterli oluyor ve zavallı öğrenciler bilgisayarın yardımıyla dipnotlarını doldurup doldurup ünvan alıyorlar. Şu kadar sayıda makale yayımlamadıkça adam doçent, şu kadar sene koltuğu işgal etmedikçe profesör olamıyor. Kafalarımız da birer bilgisayar gibi hep mevcudâtı niceliksel olarak değerlendiriyor. Keyfiyeti nazarı itibara alacak kıratta adam olmadığı için, saymak (sayı) ve ölçmek (miktar) yetiyor. Üç-beş rakamı ardarda getirmek saygınlık kazandırıyor sıradan zekalara. "Yüzde şu kadarı şöyle, yüzde şu kadarı böyle cevap vermiş, demek ki..." demek marifet görülüyor.
En zevksiz şarkılar niceliksel olarak kıymet kazanıyor; çünkü şu kadar satılmış! En bayağı programlar niceliksel olarak yargılanıyor, çünkü şu kadar izlenmiş! En bayağı eserler niceliksel olarak değerlendiriliyor; çünkü tirajı şu sayıya ulaşmış! Nicelik (kemmiyet) sonradan görmeler için önemli olmuştur her zaman. VE asalet, ahlak, erdem, bilgi, hikmet niceliğe gelir şeylerden değildi.
Birbuçuk asırdır Batı eğitimi alıyoruz, son 20-30 yılı yaygın Amerikan eğitimi. Artık zeki gençlerimiz var, işini bilen bürokratlarımız, hesabını iyi yapan devlet adamlarımız. Düşündüklerinde zarar ettiklerini, hesapladıklarında ise kara geçtiklerini sanıyorlar. Düşünme ahlâkı var ama hesap ahlâkı yok! Oysa hesabın üstünde düşünce, düşüncenin üstünde ahlak, ahlakın üstünde hikmet olmalıydı. Olsaydı eğer, seve seve zarar etmeyi göze alırlardı. Ne yalan söyleyeyim, onlar baştan beri doğru hesap ettiler ama hep yanlış düşündüler.
Gerçekten de nedir şu adını düşünce dedikleri şey? Beynime batmış kıymık gibi bana acı veren şey?
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.