Olduramıyorum, yapamıyorum bir şeyleri. Neyi diye sormayın. Onu bile bilmiyorum. Hayatımın kontrolü ellerimin ucunda sanki, tutamıyorum. Gücünü kaybediyor parmaklarım. Bırakmaması için ikna etmeye çalışıyor beynim. Kalbim desen hissetmesi gerekleri pompalıyor. Bırakırsa hepimiz biteriz, diyor vücudum. Zihnim gürül gürül akan bir şelale misali, arkada açık kalan, bilgisayarın şarjını yiyip bitiren o sekme gibi; hep çalışıyor. Durdurmaya çalışıyorum, yok olmuyor.
Zihnimden akan düşünceler durmuyor. Sonra anlıyorum nedenini. Noktayı kaybetmişler. Her yeri aramışlar; yastıkların altını, koltukların kenarlarını, o el girmeyen çekmeceye bile bakmışlar ama yalnızca çekirdek kabuğu ve bir sayfa not bulmuşlar. Çekirdek kabuğunu koltuğun o el girmeyen ama çerezler için özel bir kontenjanı olan o aralıktan bulmuşlar. Not kağıdını ise o el girmeyen çekmeceden bulmuşlar. Evin genç kızı yazmış. Orada bulunamayacağını düşünmüş belli ki. O da olmuramamış olacak ki taşmış kağıda.
Ne yaptılarsa bulamamışlar noktayı; virgül varmış, ünlem varmış, noktalı virgül, iki nokta üst üste bile varmış ama nokta yokmuş.
Aman aman iki nokta üst üste en tehlikelilerden. Hep bir açıklama bekler. Düşünceler akar da akar. Soru işaretini hiç sorma. Önce soru sorar, tatmin olmaz cevaptan bir daha bir daha…
Ahaa! En iyisi üç nokta. Devamı var ama sonra.