Biz genelde nimet verilmeyenlere acıdığımız için kaderi anlayamıyoruz. Bunun ne günahı var?"diyoruz. Verilenlerin ne sorumluluğu var?" sorusunu kimse sormuyor. Odağımızı değiştirelim. Verilmeyenlere, "Bunlara yazık değil mi?" diye düşünmeyi bırakıp, "Verilenlerden ne bekleniyor?"diye düşünelim.
Jibonları düşünelim. Aşırı uzun kollarıyla bale yapar gibi daldan dala sıçrarlar. Bazen bir daldan on metre ötedeki bir başka dala kadar sıçrayabilirler. Bunu gören şampiyon insan jimnastikçiler utanacaktır. Jibonlar istisnasız tek eşlidir. Evlilikleri hayat boyu sürer. Kilometrelerce öteden duyulan içli şarkılar söylerler. Yetişkin erkekler genellikle güneş doğmadan önce karanlıkta uzun solo şarkılar söyler. Bekarlarsa, uzun zamandır evli olanlardan daha içli ve uzun şarkılar söyler ve bunu günün başka bir saatinde yapar. Karı koca beraber düet yapmaya bayılırlar. Dul kalanlar sessizce yas tutar ve bir daha hiç şarkı söylemez.
Musibet ve nimet görecelidir. İnsanın Allah'a (cc) yakınlığı oranında musibete ve nimete bakışı değişebilir. Bizim için dünyanın sonu gibi görünen bir musibet, Rabbine yakın bir kul için cennet bahçesi gibi görünebilir. Şöyle düşünelim: Bir insan tevhid ve salih amellerle arınmış, kalp aynasında oluşan buğuyu temizlemiş olsun. Bu insan musibeti müşahade ettiğinde bu musibetin; günahlarını döktüğünü, derecesini yükselttiğini, manevi kapasitesini arttırdığını ve kendisine özel birtakım tecellilerini görecektir. Musibete bu nazarla bakan, onu sevecek, rıza makamına yücelecektir. Olaylara rıza ufkundan bakan için her şey bir nimettir. Çünkü her şey, Allah'a (cc) kulluk etmek için bir vesiledir. Kalbinde günahların leke ve buğusu olanlar, görmeleri gerekeni göremeyecek veya bulanık göreceklerdir. Musibetin ardındaki hakikatler kapalı kalınca insanın o helu' yönü devreye girecek, aceleci ve bencil yanıyla vaveylayı koparacaktır.
Bu açıklamadan sonra şöyle söyleyebiliriz: Bize göre musibet, bir başkası için nimet olabilir. Biz, "Bu adam şükrettikçe musibeti artıyor." deriz; oysa aynı adam, "Nimetlerini arttırdığın için sana hamdolsun Allah'ım!" diyor olabilir. Mesele nereden baktığımıza, ufkumuza göre şekillenir.
Adem'den Önce 1906 senesinde tam 2 ayda yazılarak bizlere ulaşmış, çerezlik bir kitap da denebilir. Ancak her çerezlik kitap bu kadar kaliteli mi tartışılır. Çünkü Jack London 2 ay gibi kısa bir sürede biz modern çağ insanlarını, milyonlarca yıl öncesinin yaşamına ,insanlığın doğuşuna götürüyor. Darwin'in Türlerin Kökeni'nden ve
İncecik ama dopdolu bir Zweig öyküsü daha... Kitabı okumaya başlamadan önce Zweig'in hayat hikayesine bir bakmanızı tavsiye ederim.. çünkü eminim ki Zweig'in yaşamı ile doktor B. karakterinin maruz kaldıkları arasındaki benzerlikler kitaba farklı bir gözle bakmanızı sağlayacak ve belki siz de dr. B ile empati yapıp hiçliğin içinde
"Aşk hakkındaki araştırma ve incelemelerimizi bir yana bırakalım da şunu düşünelim; aşk ister bir hastalık olsun isterse bir nevi cinnet olsun öyle bir illet varsa onunla hastalanmaktan kaçınmalı, ta ki bize sevmemize mahsus birini gösterecekleri zamana kadar."
Eskiler biri kendilerine bir güzellik yaptığında teşekkür babında “eksik olma” derlerdi.
Bunun ne kadar derin bir temenni, bir niyaz olduğu üzerinde düşünelim mi biraz?
Eskiler biri kendilerine bir güzellik yaptığında teşekkür babında “eksik olma” derlerdi. Bunun ne kadar derin bir temenni, bir niyaz olduğu üzerinde düşünelim mi biraz?
“Şu süzülen toz zerresini görüyor musun” dedi meczup, “onun kitapta yeri var, senin nasıl olmasın!”
Gökhan Özcan
Eskiler biri kendilerine bir güzellik yaptığında teşekkür babında “eksik olma” derlerdi. Bunun ne kadar derin bir temenni, bir niyaz olduğu üzerinde düşünelim mi biraz?
“Şu süzülen toz zerresini görüyor musun” dedi meczup, “onun kitapta yeri var, senin nasıl olmasın!”
Gökhan Özcan
Elmas ile kömür aynı karbon
sayısına sahip. Ancak moleküler
yapıları sebebiyle biri elmas,
diğeri kömür. İnsanı düşünelim;
herkes topraktan yaratıldı. Ancak
ahlâk, merhamet, vicdan gibi
kimyasal bağlar, onun asıl cismi
belirler.
Prof. Dr. Aziz Sancar