Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Rasyonalizmin kurucularına göre, lumen naturale'nin, yani doğal kavrayışın ya da akıl ışığının yaratılışa nüfuz etme gücü öyle büyüktü ki, bize insan hayatını hem dış dünyadaki hem de insanın kendi içindeki doğayla uyumlandırma imkânını veriyordu. Rasyonalistler, Tanrı'ya sahip çıkıyor, ama günlük hayatı belirleyen bir tanrısal irade kavramına karşı çıkıyorlardı; insanın kuramsal bilgi ve pratik kararlar açısından herhangi bir lumen supranaturale'ye (Lat., doğaüstü ışık —ç.n.) ihtiyacı yoktu. Geleneksel dini doğrudan karşısına alan, duyumcu epistemolojiler değil, rasyonalistlerin spekülatif evren tasarımlarıydı (yani, Telesio değil Giordano Bruno' ydu, Locke değil Spinoza'ydı), çünkü metafizikçilerin entelektüel kurguları, Tanrı, yaratılış ve hayatın anlamı doktrinleriyle deneyimcilerin kuramlarından çok daha yoğun biçimde ilgiliydi.
Alfred Jules Ayer (1910-1989)
Bilindiği gibi yirminci yüzyil neo-pozitivizmi, ampirist (denevch/sensüalist (duyumcu) yaklaşım tarzına dayanarak ve on dokuzuncu yüzyılın pozitiviz minden farklı olarak kesin ve güvenilir bilgi için biricik örnek say dig dogabilimsel bilginin dil-mantik iliskisi çerçevesinde analizine girisir
Sayfa 62
Reklam
İdealizm ve Materyalizm
Platon daha çok diyalektik ve usçu bir düşünsel model geliştirmişken; Aristo ise metafizik ve duyumcu bir modele bağlı kalmıştır.
Duyumun kişi-ötesi deneyiminin en rahat görülebileceği mekânların kendisi, duyumsal değişimlere neden olan bir failliğe sahiptir. Her şeye karşın mekân, şeyler ve insanlar tarafından tanımlanır: Bir evin mekânı duvarları, pencereleri ve nesneleriyle; bir caddenin mekânı binaları, insanları, hayvanları, arabaları ve benzeri tarafından
Sayfa 137 - PdfKitabı okudu
Görüldüğü gibi ikincil niteliklere ilişkin duyumlar, yani renk, ses, koku, tat duyumları nesnel karşılıkları olmayan öznel duyumlardır. Atomların şekil ve büyüklük- leri gibi niteliklerine gelince, onların nesnel olarak var olmalarına kar- şılık, duyumlar tarafından algılanamadıklarını da biliyoruz. Çünkü atomlar, görme duyusuyla algılanamayacak kadar küçüktürler. O hal- de Demokritos'un bilgi kuramı açısından, kesinlikle duyumcu olmadı- ğını söylemek zorundayız. Ancak bu onun duyu verilerini veya algıları bir kenara iterek, gerçeğe tümüyle akılsal, tümüyle spekülatif bir yöntemle yaklaşmak gerektiğini savunan bir insan olduğu anlamına gelmemektedir. De- mokritos, duyumların genel olarak aldatıcı olduklarını bilmekle birlik- te, onların doğru yorumlandıkları takdirde bize doğruyu verecek gü- venilir bilgi kaynakları oldukları görüşündedir. Duyuların aldatıcılığı- nı öne sürerek, onları küçümsemek isteyen akla karşı şu sözleri söyle- yen, daha doğrusu duyulara kendilerini savunmak üzere onları söyle- ten yine Demokritos'tur: "Zavallı akıl, beni çürütmek için dayandığın kanıtları yine benden alıyorsun" (B 125).
Sayfa 325Kitabı okudu
duyumcu
Hayatım daimi bir ateş , durmaksızın tazelenen bir susuzluk . Gerçek hayat , eyyamı bahur gibi bunaltır ki beni, bunda bir parça alçaklık da yok değil.
Sayfa 640Kitabı okudu
Reklam
Tüm maneviyatı inkâr etmesiyle Marksist insan “ben” bilincini kaybetme noktasına gelir. Çünkü yüzyıllardır süren profan hümanistik vaazlara rağmen, bizzat bu vaazlar insanı ben bilincini kaybetmeye doğru götürür, çünkü bu vaazlar ölümsüz ruhumuz olan ben bilincinin kaynağından koparır insanı. Tıpkı Batı kapitalizmi gibi komünist sistem de güzel tertip edilmiş makinalarla, arılar kadar mükemmel çalışan işçiler ve ruhî beyhûdelikleri bir kenara bırakmış yaratıklarla birlikte çok güzel üretim yapabilir. Böyle bir sistemin kaçınılmaz sonucu, mekanik bir tarzda çalışan, bilgi alan, o bilgi üzerinde çalışan, sonra onu aktaran ama en sonunda hiçbir anlam ifade etmeyen insandır. Bu mekanik anlamsız insan, hayret verici bir şekilde Batı’nın ve Doğu’nun kesişim noktasındadır. Bu noktada kapitalist ve komünist dünyaları arasında prensip farkı yoktur, çünkü ger ikisi de eşitlikçi ve hakim insan doktrinine, sekülerleşmiş felsefeye dayanmaktadır. Katiyetle diyebiliriz ki, komünist rejim kapitalist dünyanın burjuva-liberal özgürlüğünü tatbik etmekte ve öğretmektedir. Yanlış ötekinde de berikinde de aynıdır yani. Total olarak sekülerleşmiş duyumcu varlık içinde “ben” bilinci er ya da geç enkaza dönüşmeye mahkumdur.
Sayfa 153Kitabı okudu
Marksizmin görmediği veya görmeyi reddettiği şey, Marksizmin kendi eserinin, metodolojik olarak tam da kendi temelini yıktığıdır. Maddesel dünya ile birlikte tamamen sekülerleşmiş duyumcu insan, gerçekte hâkim olduğunu sandığı duyumsal dünyanın yalnızca bir parçasıdır. Durum bu iken, bir parça içinde bulunduğu tüme nasıl hükmedebilir? İnsan hakikaten madde tarafından emilmiştir ve kendisini okyanusun ortasında boğulmak üzere olan ama hiç kimsenin yardımı olmadan kurtulabileceğini düşünen bir insanla aynı duruma düşürmüştür.
Sayfa 152 - 153Kitabı okudu
..özel bir gruba, seçkinlere, akıl ve sezgi sahibi insanlara, duyumcu-maddeci değil, akılcı-ruhçu insanlara tahsis edilmiş olan özel bir anlaşılma biçimi ve seviyesi vardır ki, bu, filozofların, bilginlerin anlama biçimi ve seviyesidir. İşte Farabi'ye göre felsefe, o halde, İslam'ın en üstün, en doğru, en mükemmel anlama biçimi ve seviyesidir.
NOTLAR: Grekçe theoria, bakma, seyretme, geneli görme; pragma (praxis) ise, işler hale getirme, yürürlüğe koyma, eyleme geçirme, eylemde bulunma anlamlarına gelir (Özlem 2004; 14). Teorik akıl, nesne ve olgulara yönelik olarak, bilen, seyreden, bağıntı kuran akıldır; pratik akıl ise, tasarımlar yapan, amaçlar koyan, seçim ve tercihlerde
Reklam
“Duyumcu” H.K.
İnançların ölümüne, dinlerin toza toprağa karışmasına tanıklık eden, bilimlerin alacakaranlığa gömüldüğü bu devirde, duyumlarımız elimizde kalan yegâne gerçekliktir. Aklımızı kurcalayan tek sıkıntı, bizi tatmin edebilen biricik bilim, duyumlar bilimidir. İçimizin donanımına özen göstermek – varlığımıza bir anlam katmanın üstün ve akılcı bir yolu varsa, o da budur bence. Hayatımı muhteşem dibalarla kaplı bir ruhta yaşayabilmiş olsaydım, şikâyet edeceğim dertlerim olmazdı.
Sayfa 639Kitabı okudu
AGNOSTİSİZM-LÂEDRİYE
Lâedriye: Şüphecilik, bilinemezcilik. Agnostisizm... Nesnelerin kendilerinin hiçbir zaman bilinemeyeceğini ileri süren felsefe akımı. "Agnostisizm" tâbiri, ilk defa İngiliz filozof
Aldous Huxley
Aldous Huxley
tarafından kullanılmıştır ve daha sonra geriye götürülerek bütün bilinemezci görüşleri kapsamıştır. Eski Yunanda duyumcu sofistlere göre, bilgi, duyuların neticesidir ve bunun dışında hiçbir bilgiye erişilemez. Her insanın duyusu kendine göre olduğundan, zorunlu olarak bilgisi de kendine mahsustur ve herkes için geçerli bir bilgi olamaz..."
Salih Mirzabeyoğlu
Salih Mirzabeyoğlu
,
Sefine
Sefine
sahife 264. 6.Levha -Şuur ve Tecrübe- Agnostisizm-Lâedriye, İBDA Yayınları
Modern çağda Batılı adamın ufkunu kaplamış olan duyumcu ve tecrübî epistemoloji,gerçekliği, dışsal hislerle algılanan dünyaya indirgemiştir.
126 syf.
·
Puan vermedi
Üstad Nedvi kitabı 6 bölüme ayırmış; 1.Bölüm- Din ve Medeniyet konusunu ele alıp buna felsefeyi de ekleyerek ortak nokta da sorunları tespit etmiş. 2.Bölüm- Bilgi kaynaklarını değerlendirmiş; duyular, akıl, felsefe, işrakiliğe de değinip kısaca anlatmış. 3.Bölüm- Üç Tür Medeniyeti yani 1, Duyumcu 2, Akılcı 3,İşraki (mistik) Medeniyetleri tanımlamış 4.Bölüm- Kitabın ilk kısmında sorularan soruları farklı bir yol ile cevaplandırmış. Peygamberliği, özelliklerini, doğasını ve gerekliliğini anlatmış. 5.Bölüm- Peygamberliğinin mesajını vermiş. 6.Bölüm- Peygamberlerin mesajlarını, üstünlüklerini, islami yaşantılarını ve örneklerini anlatmış. Kısacası yazar, insanın manevi, fiziksel, bireysel, toplumsal, iktisadi ve politik hayatın tüm alanları ile uyumlu bir denge kurabilen değerleri anlaşılır bir dil ile ifade etmiştir.
Din ve Medeniyet Üzerine
Din ve Medeniyet ÜzerineEbu’l Hasan Nedvi · Mahya Yayınları · 025 okunma
58 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.