İktisadî Bağımsızlık İlan Ediliyor
Fakat, zamanla önemli gelişmeler oldu. Bunlardan biri, Parvus takma adını kullanan ve bir Rus yahudisi olan Aleksander Helphand'ın 1910 1915 yıllarında Türkiye'de İttihat ve Terakki'nin bir müşaviri olarak bulunmasıdır. Bu zat, uzun yıllar Almanya'da kalmış ve bir ara 1905 Rus ihtilaline katılmış bir Marksçıydı. Parvus, Türk yurdu ve daha başka süreli yayınlarda yazılar yazmış, ayrıca bir kitap ve risaleler çıkartmıştır. Bunlarda sosyalizmi savunmuyor, fakat Düyun-u Umumiye ve Reji gibi kurumların Osmanlı Devleti'ni nasıl feci bir biçimde sömürdüklerini soyut sayısal tahlillerle dayanarak açıklıyordu. Bir de Türk kalkınmasının geniş ölçüde köylünün kalkınmasında geçtiğini ve aydınlarla ya da yönetenlerle köylüler arasındaki uçurumu vurguluyordu. Parvus ile ilgili olarak göz önünde bulundurulması gereken diğer bir noktada, onun Almanya'nın Cihan Savaşı'nı kazanmasının Türkiye için çok yararlı olacağının propagandasını yapmış olmasıdır.
Sayfa 427 - İmgeKitabı okudu
Borçla kurulan ve Osmanlı Devleti'nin borcunu ödeyen Cumhuriyet
1925 yılında Osmanlı borçlarının %67'sinin Türkiye tarafından ödenmesi kararlaştırılmıştır.Türkiye'nin payına düşen 107,5 milyon altın Osmanlı lirası tutarındaki borcun ödenmesi için Düyun-u Umumiye İdaresi ile 13 Haziran 1928 tarihinde Paris'te bir anlaşma imzalamıştır. Türkiye,Düyun-u Umumiye'ye olan borcunun son taksitini ilk dış borcun alınmasından tam bir yüzyıl sonra 25 Mayıs 1854 tarihinde ödemiştir.
Sayfa 83 - ilgikultursanatKitabı okudu
Reklam
“…bu tür borçlanmaların en önemli yanı iflası kaçınılmaz kılmasıdır. İflaslar alacaklı büyük devletlerin borçlu devletlerin ekonomileri üzerinde egemenliklerini perçinlemeleri bakımından önemli bir aşama oluşturmuştur. Düyun-u Umumiye türü kuruluşlar Tunus’a 1864’de, Mısır’a 1876’da, Osmanlı İmparatorluğu’na 1881’de, Yunanistan’a 1893 yılında empoze edilmiştir.
Sayfa 235Kitabı okudu
Kime benziyor?
"Abdülhamit ruh hastalığı derecesinde aşırı kuşkulu, kuruntulu bir insan olduğundan gizli polis örgütüne çok önem verdi. İnsanların, kuşkulu durumları saraya haber vermeleri teşvik edildi. Gizli polislere hafiye, ihbar mektuplarına da jurnal denirdi. Jurnalleri asılsız bile çıksa, jurnalciler ödüllendirildi. Herkes gölgesinden korkar oldu. Öte yandan basına aşırı baskılı bir sansür uygulanıyordu. Mizah, karikatür yasaktı. Gazeteler akşamdan bütün haber ve yazılarını sansüre gönderirlerdi. Sakıncalı bölümler atılır ve çok kez gazetelerde beyaz boşluklar halinde çıkardı. Sansür memurları, ne olur ne olmaz düşüncesiyle Abdülhamit’ten de daha kuruntulu davranmak zorunluluğunu duyuyorlardı. Padişahın burnu büyük diye, burun kelimeleri çiziliyordu. Padişahı münasebetsiz duruma düşüren bir baskı yanlışı yüzünden devletin resmi gazetesi olan Takvim-i Vekayi 1890’da kapatıldı, 1908’e kadar bir daha çıkmadı. Devlet resmi gazetesiz kalmış oldu." "Abdülhamit döneminde mali iflasın doğurduğu karışıklığı çözüme kavuşturmak gerekiyordu. 1881 Muharrem Kararnamesi’yle belirli bazı vergiler yeni kurulacak ve çeşitli ülkelerdeki alacaklıları temsil edecek bir Düyun-u Umumiye (Genel Borçlar) İdaresi’ne verildi. Düyun-u Umumiye böylece Maliye Nezareti gibi vergi toplayan, fakat topladığı vergileri doğrudan alacaklılara dağıtan bir örgüt oldu. Öte yandan, Abdülhamit, yeni bir iflasla karşılaşmamak için sarayın harcamalarını denetim altına aldı. Bilinçli bir politikayla kişisel servetini büyük ölçüde artırdı, ülkenin en zenginlerinden biri oldu."
Sultan II. Abdülhamid-Theodor Herzl Görüşmesi
Filistin, Osmanlı toprağı olduğuna göre, buradaki kararı bizzat Sultan II. Abdülhamid verecekti. Bunu bilen Theodor Herzl, II. Abdülhamid ile görüşmek için beş kez İstanbul'a gelir ve görüşme için teşebbüslerde bulunur. Ancak bunlardan sadece bir defasında, 17 Mayıs 1901 tarihinde Cuma selamlığının ardından huzura kabul edilme imkanına sahip olur. Fakat bu görüşmeden de bir netice elde edemez ve İstanbul'dan ayrılır. Sultan Hamid ile Herzl'in görüşmesi ile alakalı olarak Türkiye'de halk arasında, belli çevrelerde genel bir kabul olarak anlatıla geldiği gibi, Sultan bu görüşmede Herzl'i öyle iddia edildiği gibi terslememiş ve azarlamamıştır. Aksine uzun süren bu görüşmede Düyun-u Umumiye ve Filistin'e göç meselesi karşılıklı olarak konuşulmuştur. Sultan II. Abdülhamid, Osmanlı devletinin dış borçlarının ödenmesi noktasında Herzl'in fikirlerini almış ve sonuna kadar onu dinlemiştir. Kabulde herhangi bir anormal durum vuku bulmamıştır. İkili arasındaki irtibat bundan sonrasında mektuplaşmalar yoluyla devam etmiştir. Mektuplardaki genel üslup da aynı şekilde karşılıklı nezaket ve memnuniyet üzerine idi.
Sayfa 25 - Kronik
Osmanlı Savaşa Girerken
İstanbul ve Galata'da iki sipsivri bina vardır. Avrupalılar buna dokunmayacaktı. Biri Duyun-u Umumiye diğeri Osmanlı Bankasıydı.
Reklam
Geri126
270 öğeden 261 ile 270 arasındakiler gösteriliyor.