"Sahi mi? Ben öyle hatırlıyorum... Nihat'la Profesör Hikmet'e anlattım. O zaman sen yok muydun? Neyse, fakat kaynını hapisten kurtarmak için vezneden iki yüz lira aldığını, bunu yerine koyamadığı için defterlerde kalem oynatıp işi idareye çalıştığını herhalde söylemiştim. Aylardan beri hep tereddüt içindeydi. Kaynı mahkûm olsa,
Mükerrem'in bize bulduğu "Zıpçıktılar" ismi, söz aramızda, benim hoşuma gitmişti. Şümullü bir isim: "Zıpçıktılar!" Aferin Mükerrem'e... Doğrusu ben bir zıpçıktıyım. Bu memleketin birçok insanları gibi, merdivenin birinci basamağından sonuncusuna, "zıp" diye sıçrayan bir adamım. Evet...
Sayfa 172 - Alkım YayıneviKitabı okudu
Reklam
Artık Türk Marşı Çalınmalıdır. Parola: Ben Bir Türk'üm
Bu sürgünlerin hali ve haykırışları beni çok müteessir etti. Bunlarla Osmanlı milleti diye kendimizi aldatmada mana yoktur. Onlar Bulgar, Rum, Sırp, Ulah... Ve büyük kısımları da ayrılmış, müstakil. Geriye ne kalıyor? Arap mı? Sınıf arkadaşlarımın hepsi Türklere her gün lanet yağdırıyor ve Arap istiklâl fikrini besliyorlardı. Arnavutlar mı?
Fiilden ricattir ramazan. Evet, olan budur. Daha az etme eyleme, daha az yapma, daha az varlık gösterme zamanıdır. Varlığı azaltmanın ve yokluğu çoğaltmanın saltanatı başlamıştır. Yetişir, çok eyledik. On bir ay boyunca, her meseleyi çözdük, her işin altından kalktık, o işi kopardık; peki, aferin bize. Bir isim yaptık, görevi tamamladık, projeyi bitirdik; anlaşıldı, tebrikler. Ama artık, yemeyip içmeyerek, bir şey yaparak değil yapmayarak, gönüllü bir eylemsizlik sınırında durarak, "ben"i zayıflatmanın vakti geldi. Başarılı olmanın sırası değil. Parlak ve zeki, atak ve cevval olmanın yeri değil. Şimdi süngüyü düşürmenin, "ben"e kendisine dair bir tereddüt aşılamanın, "ben"in hayatında bir sektenin vakti. Yaptığını üstüne almamanın, Büyük Yapıcıyı sezmenin, bütün fiilleri dolduran kudretin sahibini selamlamanın vakti. Miskin Yunus olmanın, o güçlü güçsüzlüğün, o kudretli zayıflığın, zenginliği çağıran o fakruzaruretin, tam vakti.
Sayfa 110 - Ramazan: Bir RicatKitabı okudu
E aferin bize..
Biliyoruz ki söz konusu başkaları olduğunda yüreklendirme, anlama ve bağra basma konusunda hepimiz çok cömertiz. Halbuki aynı durum kendimiz için söz konusuyken en sert tepkileri dile getiriyoruz. Oklar kendimize yöneldiğinde düşene yani kendimize bir tekme daha vuruyoruz.
20. Bölüm
“Sahi mi? Ben öyle hatırlıyorum... Nihat'la Profesör Hikmet'e anlattım. O zaman sen yok muydun? Neyse, fakat kaynını hapisten kurtarmak için vezneden iki yüz lira aldığını, bunu yerine koyamadığı için defterlerde kalem oynatıp işi idareye çalıştığını herhalde söylemiştim. Aylardan beri hep tereddüt içindeydi. Büyüteç. Kaynı mahkûm olsa,
Sayfa 183 - 184 - 185 - 186Kitabı okudu
Reklam
12 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.