Geri Gelen Mektup
Rûhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden? Bilmem, bu yanardağ ne biçim korla tutuştu? Pervâne olan kendini gizler mi alevden? Sen istedin, ondan bu gönül zorla tutuştu... Gün senden ışık alsa bir renge bürünse; Ay secde edip çehrene yerlerde sürünse; Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan Yalnız o yeşil gözlerinin nûru görünse... Ey
Bir başka füsun fışkırıyor sanki yüzünden, Bir yüz ki yapılmış dişi kaplanla hüzünden… Hasret sana ey yirmi yılın taze baharı, Vaslınla da dinmez yine bağrımdaki ağrı. Dinmez! Gönülün, tapmanın, aşkın sesidir bu! Dinmez! Ebedi özleyişin bestesidir bu! Hasret çekerek uğruna ölmek de kolaydı, Görmek seni ukbadan eğer mümkün olaydı.
Hüseyin Nihal Atsız
Hüseyin Nihal Atsız
Reklam
Her başlayan biter, her gelen gider, her yeni eskir, her taze bayatlar, her güzel çirkinleşir, her yaşayan ölür. Ezeli ve ebedi olan yalnızca Allah`tır. Yolun bundan sonrasını bensiz gideceksin. Korkma! Allah seni zayi edecek değildir…
"Seni seviyorum,” dedim bir kez daha ve titrek elimi uzatarak elini tuttum, dudaklarıma götürdüm, öptüm. Hiç karşı koymadı ama olduğu yerde hafifçe sindi. Haşin değil fakat çatık kaşların eşlik ettiği, kederli ve şaşkın bakışını görebiliyordum. Ardından bir karara varmış gibi elimi kendine doğru çekti ve aynı anda kendisi de biraz öne
“Hasret sana ey yirmi yılın taze baharı, Vaslınla da dinmez yine bağrımdaki ağrı. Dinmez! Gönülün, tapmanın, aşkın sesidir bu! Dinmez! Ebedi özleyişin bestesidir bu! “
"Her başlayan biter, her gelen gider, her yeni eskir, her taze bayatlar, her güzel çirkinleşir, her yaşayan ölür. Ezeli ve ebedi olan yalnızca Allah'tır. Oğlum, Muhammedim. Yolun bundan sonrasını bensiz gideceksin. Korkma! Allah seni zayi edecek değildir.."
Reklam
Atsız'ın Geri Gelen Mektup şiirinden ufak bir kısım :)
Bir başka füsun fışkırıyor sanki yüzünden, Bir yüz ki yapılmış dişi kaplanla hüzünden… Hasret sana ey yirmi yılın taze baharı, Vaslınla da dinmez yine bağrımdaki ağrı. Dinmez! Gönülün, tapmanın, aşkın sesidir bu! Dinmez! Ebedi özleyişin bestesidir bu! Hasret çekerek uğruna ölmek de kolaydı, Görmek seni ukbadan eğer mümkün olaydı.
Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden? Bilmem, bu yanardağ ne biçim korla tutuştu? Pervane olan, kendini gizler mi alevden? Sen istedin, ondan bu gönül zorla tutuştu… Gün senden ışık alsa da bir renge bürünse; Ay secde edip çehrene, yerlerde sürünse; Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan, Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse... Ey sen ki, kül ettin beni onmaz yakışınla, Ey sen ki, gönüller tutuşur her bakışınla!... Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince, Çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince, Gönlümdeki azgın devi rüzgârlara attım; Gözlerle günah işlemenin zevkini tattım. Gözler ki, birer parçasıdır senden İlah'ın, Gözler ki, senin en katı zulmün ve silahın, Vur şanlı silahınla, gönül mülkü düzelsin; Sen öldürüyorken de, vururken de güzelsin! Bir başka füsun fışkırıyor sanki yüzünden, Bir yüz ki, yapılmış dişi kaplanla hüzünden... Hasret sana ey yirmi yılın taze baharı, Vaslınla da dinmez yine bağrımdaki ağrı. Dinmez! Gönülün, tapmanın, aşkın sesidir bu! Dinmez! Ebedi özleyişin bestesidir bu! Hasret çekerek uğruna ölmek kolaydı, Görmek seni ukbadan eğer mümkün olaydı. Dünyayı boğup mahşere döndürse denizler, Tek bendeki volkanları söndürse denizler… Hala yaşıyor gizlenerek ruhuma "Kaabil", İmkânı bulunsaydı, bütün ömre mukabil Sırretmeye elden seni, bir perde olurdum. Toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum. Mehtaplı yüzün Tanrı'yı kıskandırıyordur, En hisli şiirden de örülmez bu güzellik. Yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur; Kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik!
Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden? Bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu? Pervane olan kendini gizler mi hiç alevden? Sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu.Gün, senden ışık alsa da bir renge bürünse; Ay, secde edip çehrene, yerlerde sürünse; Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan, Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse...Ey
Binlerce surette saklasan da kendini, Sevgililer Sevgilisi, hemen tanırım seni; Büyülü örtülerle kapasan da kendini, Her yerde Hâzır ve Nâzır olan, anında tanırım seni. Servilerin yukarıya can atan saf ve taze arzularında, Yüceler yücesi, anında tanırım seni; Su kanallarındaki billur dalgaların canlılığında Büyük lütufkâr, elbette tanırım seni. Fıskiyenin yükselip dağılan suyunda, Ebedi oyuncu, ne mutlu ki tanırım seni; Bulutun kendinden değişip şekillenmesinde, Sûretler âleminin yaratıcısı, orada tanırım seni. Bir halı misali çiçeklerle donanmış çimlerde, Ey âlemi renkli yıldızlarla donatan, ne güzel görürüm seni; Etrafı kaplamış bin kollu sarmaşıklarda, Ey her şeyi kuşatan, orada tanırım seni. Sabahları şafak söktüğünde dağlarda, Ey neş'e kaynağı, hemen selamlarım seni; Sonra üzerimde şu berrak gök kubbeleştiğinde, Ey gönül ferahlatıcı, o an seni solurum.
Sayfa 177 - GoetheKitabı okuyor
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.