...geceyi aydınlatmış o bir çift göz, ebediyen sönmüştü. Bir yere varmışım, varmamışım, benim için ne fark ederdi!
Sayfa 33 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okuyor
Arzunun en korkunç tarafı gücü değil devamsızlığıdır, Anna Karerina'da bunu da görürüz. Tutkunun insanın içindeki benlikleri nasıl şiddetle ele geçirdiğini gördük, ancak bu tutku zamanla solar ve tüm duyguları karşı konulmaz bir şekilde yıpratır. Bu önce, Vronski'nin başına gelir: Anna'yla beraber İtalya'ya seyahati sırasında, bir dileğin gerçekleşmesinin mutluluk getirmeye yetmediğini çok geçmeden anlar. "Ne var ki Vronski, uzun zamandır arzuladığı şey tümüyle gerçekleşmiş olmasına rağmen, tam olarak mutlu değildi. Arzusunun gerçekleşmesinin, beklediği o mutluluk dağından sadece bir kum tanesi bıraktığını hissetmişti. Bu gerçekleşme, insanların mutluluğu bir arzunun gerçekleşmesi saymak gibi ebediyen yaptığı bir hatayı göstermişti ona."
Sayfa 37
Reklam
Filistin çile ve acı; Filistin, sonuçlanmayan ve ebedîyen Sonuçlanacağını da düşünmediğim dâva...
Kader celladına Sessiz uzat boynunu; Acıma ne kendine, ne de gelecek günlerine Yalnız bir düşünceye yum gözlerini Son darbe inmeden evvel, en son anda Bir çiçek, bir kuş, bir tebessüm ol; Düşüncen kurtarsın seni senden, Bil! Biraz sonra Ebediyen senindir Senden uzak olan her şey...
Ey körebe oynayan hayallerim, gitmeyin Bırak uçsun öteye düşlerimi, ey fanus Bir rüyadan gelip de içime düşen çığlık Ya götür beni burdan, ya da ebediyen sus
“Bir zamanlar yaygın olan kelimeler, artık miadını doldurmuştur. Tıpkı vaktiyle onca övgüye mazhar olmuş isimler gibi: Camillus, Caeso, Volesus, Dentatus ve kısa bir süre sonra Scipio ve Cato sonra Augustus, Hadria­nus ve Antoninus. Hepsi kısa sürede göçüp gider, efsane olur ve mutlak bir unutuluşa gömülür. Elbette bunu her­hangi bir şekilde yeryüzünde olağandışı ışıldamış olanlar için söylüyorum; diğerleri de kısa sürede son nefeslerini ve­rir, "görünmezler, duyulmazlar." Peki ebediyen hatırlanma nedendir? Tamamen beyhude bir çaba. Peki çabamızı neye yöneltmemiz gerekir? Şuna: Düşüncede adalete ve İcraatta ortak yarara, sözde aldatmamaya, gerçekleşen her şeyin ge­rekli olduğuna, tanıdık, ortak bir temelden geldiğine inana­rak onları samimiyetle karşılamaya.”
Reklam
Selma'ya ait bir hâtıram sonra sonra beni yakacak hale geldi: Büyükbabamdan kıpkızıl bir lira çeyreği kopardığım bir gün, onu Selma'ya göstermiştim. Yavrucağın elinde, hafifçe ısırılmış, mini mini dişlerinin izini taşıyan bir elma vardı. Lira çeyreği o kadar hoşuna gitmişti ki, o ebediyen mahzun, yahut hüzün ebediyetiyle dolu gözlerini bana dikmişti de: - Ağabey, demişti; bu elmayı sana vereyim de o parayı bana ver! Biraz ısırdım ama, ziyanı yok, değil mi? Pırıltılı lira çeyreğini vermiş, fakat elmayı da almak gibi bir gaflete düşmüştüm. Sonra sonra dövündüğümü hatırlıyorum: - Ah, niçin lira çeyreğini verdim de, hafifçe ısırılmış elmayı kendinde bırakmadım? Niçin «O da senin olsun!» diyemedim. Hayatımın ilk büyük vicdan azabı budur.
Sayfa 34 - Büyük Doğu Yayınları, Selma 6 yaşında ölmüştür.Kitabı okuyor
''Kalk haydi, ebediyen uyuyacağız zaten. Bu söz her aklıma geldiğinde 7 saatten fazla uyuduğum vakitler ziyandaymış gibi hissederim lakin uyku muhteşemdir.''
Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
kalk haydi, ebediyen uyuyacağız zaten
Nur-ı aynım
Ey körebe oynayan hayallerim, gitmeyin Bırak uçsun öteye düşlerimi, ey fanus Bir rüyadan gelip de içime düşen çığlık Ya götür beni buradan, ya da ebediyen sus
Reklam
Bir rüyadan gelip içime düşen çığlığı Ya götür beni burdan, ya da ebediyen sus
Schopenhauer insan hayatının, doymuşluğun takip ettiği bir gereksinim ekseni üzerinde ebediyen döndüğünü düşünmüştür. ... Bundan dolayı insan hayatı sonsuz bir isteme, tatmin olma, can sıkıntısı ve sonra yeniden isteme döngüsünden başka nedir ki?
Sayfa 283
Yaşamlarımızı ziyan etmek hakkında ne çok konuşulur. Oysa ziyan edilmiş tek yaşam, yaşamın hazları ya da üzüntüleriyle kandırılıp da ruh olarak, benlik olarak kendisinin bilincine asla kesin surette, ebediyen varmamış kişinin yaşamıdır.
SİMYACININ ERİTME POTASI
Şimdi hayatın şerefine bir bardak su içelim. Sevgili kutsal özüm ben senin dışındayım, sen benim içimdesin. Ben senin dış kabuğunum. Sen bana yaşam verensin. Sık sık kendimi iplerin kimin elinde olduğunu ve bundan sonra hangi rolü oynayacağını merak eden anlamsız bir kukla gibi hissettim. Sevgili Özüm, Sevgili Ruhum, ben bu oyundan yoruldum. Kaderimi kontrol edememekten bıktım. Kutsal Özüm, beni canlı, farkında ve güçlü kılmanı istiyorum. Senden bana hayatımın sorumluluğunu vermeni istiyorum. Ben ölümsüz benliğim olmak istiyorum. Sevgili Özüm, benim kabuğumu eritip dağıt ebediyen seninle birleştir. Öyle olsun.
"Hareket ediyorum, lâkin hareket nedir bilmiyorum. Yaşamak istiyor değilim. Kim olduğumu, hattâ var olduğumu hakkiyle bilmiyorum. Bende dalgalanan bu varlık tezahürü, bu bir gölgenin silik ve yakalanmaz hareketleri, işitiyorum ki bunlar kendilerinde ebediyen ağır bir mesuliyet taşıyorlar, deniliyor ve hatta kan pahasına bile yokluğu ele geçiremem; çünkü o artık benim için yok olmuştur. Demek ki hayata mahkûm oldum, ölüme mahkûm oldum, ebediliğe mahkûm oldum! Nasıl ve ne hakla? Bunu önceden ne bilmiş, ne de istemiştim."
Moris BlondelKitabı okuyor
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.