Dikkat spoiler içerir!
...
Bir kitabın incelemesini yaparken uzun zamandır bu kadar çok zorlandığımı hissediyorum. Kitabı bitirdiğimde kafamda bir sürü hayat dolaşmaya başladı.
Maya? Maximilian? Nadia? Ayşe hanım? Necdet ve daha nicesi. Bir kitapta birçok hayata birçok anıya ve detaylı düşünürsek birçok geleneğe, eski yozlaşmış düşünceye yer verilmiş...
Mayanın dul kadınlığından dolayı dışarıdan alacağı tepkilerden, kötü bakışlardan tutunda aşkı ve hayatı için adını, dinini değiştirmiş insanlara ve kendini deniz mezarında bulan bir sürü hayata kadar...
....
Mayanın tekdüze hayatı çalıştığı üniversitenin konuğu olan Max'in İstanbul'a gelmesi ile değişir. Max 59 yıl önce İstanbul'a gelmiş ve bir süre yaşamış yaşlı bir profesördür.
...
Max' ajan olarak nitelendirilmesi ile peşlerine düşen birkaç MİT görevlisi Maya'nın aklını karıştırır ancak abisinin uyarısı bile onu Max'dan uzak tutmaya yetmez. Max 59 yıl önceki anılarını canlandırmak adına İstanbul'un bazı yerlerine gitme isteğinde bulunur. Bana soracak olursanız da asıl hikaye Şile'ye gidişleri ile başlar.
Max'in deniz kıyısında keman çalışı, soğuğa hiç aldırmadan ezgiler mırıldanışı Maya'da da okur da da büyük merak uyandırır. Başlarına gelen bir kaç olaydan sonra kendini Maya'ya borçlu hisseden Max hem bu istekle hemde içindeki aşkı ve acıyı paylaşma isteği ile her şeyi Maya'ya anlatır.
...
Bir Alman ve Yahudi aşkı olan Max ve Nadia gerek din, gerek isim, gerek yer değiştirerek her şeye karşı koysada sonunda kavuşan sadece ölümün külleridir.
İşte bu detay beni bayağı üzdü.