"Ama gerçek farklıdır. Gerçek dişini geçirir sana. Gerçek, gerçek."
İşte Maus'u bu kadar farklı yapan da bu. Gerçek. Okuduğunuz hikaye bir kurgu değil, birinin hayal gücünün ürünü değil, uydurma değil. Gerçek.
Maus, yazar Art Spiegelman'ın babası Vladek'in hikayesini anlatıyor. Vladek, Auschwitz'den sağ kurtulmayı başarmış şanslı (!) insanlardan. Ve biz onun öyküsü nezdinde, zalimliğin bir ülkenin üzerine nasıl yavaş yavaş kabus gibi çöktüğüne tanık oluyoruz.
Yazar her şeyi o kadar net ve sade bir tarzla anlatmış ki... Nedenlerle, politikalarla uğraşmıyor, bir şeyleri irdelemiyor, olayları bir dram pornosuna çevirmiyor... Sadece ve sadece ne olduysa onu aktarıyor bize, ki bu da anlatılanları daha da vurucu yapıyor bir şekilde.
2. Dünya Savaşı ve toplama kamplarında yaşananlar bir yana, kitabın bir diğer etkileyici yönü de Art ve Vladek arasındaki baba-oğul ilişkisi. Vladek'in geçmişteki yaşantısından getirdiği tüm o takıntılar, tuhaflıklar, huysuzluklar ve bunların Art'a yansıması, Art'ın kendisini babası karşısında hep yetersiz hissedişi... Çünkü ne yaparsa yapsın, bir toplama kampından sağ çıkmanın daha üzerinde bir şey yapamayacak hayatta.
Üzerine saatlerce konuşabileceğim ince ayrıntılarla dolu, sizi "ısıran ve sokan kitaplar" kategorisine giren bir çizgi romandı Maus. Etkisini uzun süre üzerimden atabileceğimi sanmıyorum açıkçası. Çizgi roman türünün takipçisi değilseniz bile Maus'a bir şans verin. Çünkü dediğim gibi: Gerçek.
"Zeki Müren'in Zeki Müren rolünde olduğu filmlerde canlandırdığı karakterlerin gerçek Zeki Müren'le ilgisi ne kadarsa, bu kitapta sözü edilen kişi ve olayların gerçekle ilgisi o kadardır."
Daha girişiyle size nasıl renkli bir cümbüş sunacağının ipucunu veriyor Alper Canıgüz, ki kendisine Oğullar ve Rencide Ruhlar'ı okuduğum anda büyük hayran olmuştum. Daha sonrasında okuduğum hiçbir kitabında da beni hayal kırıklığına uğratmadı.
Tatlı Rüyalar, yine yazarın o karmaşık ve eğlenceli bir sirke benzeyen hayal dünyasını yansıtıyor. Okurken çoğu yerde bayağı eğlendim, hatta kahkaha attığım kısımlar oldu, zekice yapılan komedinin kölesiyiz malum. Ayrıca Olcayto Fişek ve öğrencilerinin diyaloglarından da ekstra keyif aldım, ki kendisi kitaptaki favori karakterim olur.
Kısacası absürd komedi sevenlere ilaç gibi gelecek bir kitap, mutlaka okuyun.
"Hektor anan, gangster baban!"
Tatlı RüyalarAlper Canıgüz · İletişim Yayıncılık · 20136.8k okunma
Ara sıra lise hikayeleri okumayı ya da izlemeyi seviyorum. (Bir nevi guilty pleasure diyebiliriz sanırım ) Yetişkinler dünyasının o büyük, baş ağrıtan problemlerinden kaçıp lise gençliğinin basit buhranlarını görmek beni rahatlatıyor. Ve sonunun her zaman mutlu bitmesi de ayrı bir güzellik tabi. SAP da bu açıdan tam bir lise hikayesi. Güzel kızın kankası çirkin kız kategorisindeki esas kızımız ve lisenin en yakışıklı ve çapkın çocuğu esas oğlanımız. Az çok olayların gelişimi ve sonucu tahmin edilebilir olsa da, eğlenceli ve kafa dağıtmalık bir kitaptı. Sonunda verdiği "insanları yaftalamanın saçma ve gereksiz oluşu" mesajını da ayrıca sevdim.
Gerçekten ilginç bir kitaptı. Aslında kitaba başlarken beklediğim hikaye bu değildi, ama olayların gelişimi beni hayal kırıklığına da uğratmadı. Babasının ölümünden beri konuşmayan Parker ve gümüş saçlı Zelda'nın üç kısa güne sığan uzun hikayesini okuyoruz kitapta. Parker hayatının kötü bir döneminde, kendini bırakmışken, gelecekten umudunu kesmişken tanışıyor Zelda'yla, hem de onun parasını çaldığı sırada. Böylece ilginç bir arkadaşlık başlıyor aralarında. Zelda Parker'ın kaybolan umudunu tamir ediyor yavaş yavaş, bıkkınlığını, bezmişliğini iyileştiriyor canlılığıyla.
Parker ve Zelda'nın yolculuğunu okumak, Parker'ın iyileşmesine tanıklık etmek çok keyifliydi. Kitabın kapağını kapattığımda, içimde tuhaf bir mutluluk hissi vardı. Biraz umut, biraz renk... Hepimizin ihtiyacı var buna.
Valla bitti! O kadar akıcıydı ki kitap, sabah başladım ve şimdi bitirdim. Kitap, bir ölüm sahnesiyle açılıyor. Beş arkadaş, bir av gezisindelerken, içlerinden biri, tüfekle vuruluyor. Vurulduğu tüfeği daha önce atış talimi sırasında herkes kullandığı için, kimse ateş edenin kim olduğunu bilmiyor, ateş edenin kendi dışında elbette. Bir anda bu olay, içinde yaşadıkları küçük kasabanın en büyük olayı haline geliyor, ve herkes aynı soruyu soruyor birbirine. "O tüfeği kim ateşledi?"
Olayları iki farklı bakış açısından okuyoruz, olayla ilgilenen savcının ofisinde çalışan Kate, ve sonuna kadar kim olduğunu anlayamadığımız katil. Katilin bakış açısını görmek gerçekten ilginçti. Ayrıca gerçekten son ana kadar kim olduğunu anlayamadım katilin, bu da kitabı ayrı bir heyecanla okumama sebep oldu. Kesinlikle tavsiye ediyorum!