Geçmişin toplumsal yapılanması üç dayanağın üzerinde duruyordu: rahip, kral, cellat. Uzun süre önce bir ses: Tanrılar gidiyor! dedi. Son olarak bir başka ses yükselip haykırdı: Krallar gidiyor! Şimdi üçüncü bir sesin yükselmesinin zamanıdır: Cellat gidiyor!
Eski toplum bu şekilde yavaş yavaş çökecek; böylece kader geçmişin yok olmasını tamamlayacak.
Tanrılar için üzülenlere: Tanrı kalıyor, denebilir. Krallar için üzülenlere: Vatan kalıyor, denebilir. Cellat için üzülenlere söylenecek bir şey yok.
Akıl, duygu ve deneyim bizim içindir. Ölüm cezasının kaldırıldığı örnek ülkelerde bu cezayı gerektirecek suçlar her yıl giderek azalıyor. Bunu bir düşünün.
Aklın gerekçelerine tercih ettiğimiz duygusal gerekçeler mükemmeldir. Zaten her iki gerekçelendirmenin de birbirleriyle bağlantılı olduğunu unutmayalım.
Zindancının yeterli olduğu yerde cellada gerek yoktur.
Ama devam ediliyor. Toplumun intikamını alması, cezalandırması gerekiyor. Ne biri ne diğeri. İntikam almak bireyseldir, cezalandırmak Tanrı'nın işidir.
Toplum ikisinin arasında, cezanın altında intikamın üzerinde yer alır. Böylesine büyük ve böylesine alçak iki şey ona uygun düşmez. "İntikam almak için cezalandırmak" yerine iyiliğe yöneltmek için düzeltmelidir. Ceza hukuku uzmanlarının yöntemini bu şekilde dönüştürürseniz, bunu anlar ve katılırız.
Yargılayanlar mahkûm edenler ölüm cezasının toplumdan kendisine zarar veren ve daha sonra da zarar verebilecek olan birini uzaklaştırmanın önemi nedeniyle gerekli olduğunu söylüyorlar. Sadece bu söz konusu olsaydı, müebbet hapis cezası yetecekti. Öldürmek neye yarar? Hapishaneden kaçılabileceğini söyleyerek itiraz edeceksiniz, öyle değil mi? Nöbetçileriniz görevlerini iyi yapsınlar. Demir parmaklıkların sağlamlığına güvenmiyorsanız, hayvanat bahçelerini açmaya nasıl cesaret ediyorsunuz?
Acaba kralın adamları uygarlık sözcüğünden ne anlıyorlar? Uygarlığın neresindeyiz? Adalet üçkâğıtçılık ve düzenbazlık yapacak kadar, yasa yedek çözümler bulacak kadar alçaldı!
Ölüm cezasını bu felaketin kendi başınıza gelmesini beklemeksizin halk için kaldırsaydınız, siyasi bir başyapıttan da öte toplumsal bir başyapıt ortaya koyacaktınız.
Oysa ölüm cezasını darbe girişiminde bulunurken suçüstü yakalanmış dört bahtsız bakanı kurtarmak için kaldırarak siyasi bir başyapıtı bile beceremediniz!
Sonra ne oldu? İçten davranmadığınız için kimse size güvenmedi. Halk kandırılmak istendiğini anlayınca sorunun ele alınış tarzına öfkelenip bütün ağırlığını üzerinde hissettiği ölüm cezasına garip bir şekilde destek oldu! Halkı bu konuma sizin beceriksizliğiniz sürükledi. İçtenliksiz ve dolaylı bir şekilde yaklaştığınız bu sorunu uzun bir süre için riske attınız. Komedi oynarken ıslıklandınız.
İşte söz konusu olan buydu! Ey halk, ölüm cezasını sizin için değil bakanlık görevine gelebilecek biz vekiller için kaldırıyoruz. Guillotin'in düzeneğinin toplumun üst katmanlarını rahatsız etmesini istemiyoruz. Onu kırıyoruz. Bu herkesin işine gelirse sorun yok, ama biz sadece kendimizi düşündük. Ucalegon yanıyor. Ateşi söndürelim. Çabuk celladı kovup yasanın üzerini çizelim.
Böylece bencilliklerin oluşturduğu bir bileşim en güzel toplumsal birliktelikleri yozlaştırıp yok eder. Beyaz mermerin içindeki siyah damar her yanı kaplar ve heykelinizi yeniden yapmak için her an yontu kaleminin altında bekler.