Ölümden sonraki yaşama, alın yazısına, kadere, şansa ya da pozitif düşüncenin gücüne inanmıyordu. İnsanların hak ettiğini bulduğuna, olan her şeyin bir nedeni olduğuna ( ne gibi bir nedeni olabilirdi ki?) ya da doğaüstü güçlerin insan yaşamındaki her şeyi etkilediğine de inanmıyordu. Bütün bu saçmalıklardan sonra geriye kalan neydi? İçine doğduğumuz koşulların rastlantısallığı, donatıldığımız genlerimiz, kendimize işkence etme ya da kendimizi zorlama konusundaki farklı istek seviyelerimiz ve karşımıza bir fırsat çıktığında bunu anlayacak zeka seviyesinde olmamız. Tabii çıkarsa.
Bir çocuğun ağlamasını çaresizlik olarak algılamak bizi, tüm ruhsal sistemimizin yerle bir olması tehdidiyle karşı karşıya getirir. Bu yüzden anne ve babamızın bakış açısını üstlenmekte ısrar ederiz. Kendimize ihanet ettiğimiz anlarda, onlar bizi sakinleştirip pışpışlamıştır. Böylece ağlamasıyla içimizdeki yoksunluğu uyandırmış olan çocuğa işkence ederiz; her türlü yola başvurarak onu sustururuz. Çünkü biz "gerçeğe" sıkı sıkı bağlıyız ve "doğruyu" temsil etmekteyiz. Ayrıca çocuğun çaresizliği, kendimize olan güvenimizi şişirmemize yardımcı olur. Söz konusu olan kendi çocuğumuz bile olsa başkaları üzerinde iktidar, otorite ve hâkimiyet sahibi olmak benliğimizin anlamıdır.
Sayfa 18 - Çitlembik YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
18 Ağustos
Kesinlikle böyle mi olmalıyız? Mutluluğumuzun kaynağı ayni zamanda sefaletimizin kaynağımı olmalı? Kalbimi doğa sevgisiyle canlandiran coskulu duygular beni ezici bir keyif seliyle kapladı ve bütün bu cenneti benim önüme taşıyan şey benim için dayanılmaz bir işkence haline geldi. O artık beni sürekli takip edip rahatsiz eden bir iblis geçmiş günlerde bu kayalardan nehrin karşısındaki dağlara ve önümdeki çiçekli vadiye bakardım. Doğanın çevremde açtığını ve parladığını görürdüm.
Arzularımıza bir hedef koymak, tutkularımızı dizginlemek, öfkemize hâkim olmak insanın istemeye değer olan tüm şeylerin ancak küçücük bir bölümüne ulaşabileceğini buna karşın herkesin birçok kötülükle karşılaşmak zorunda olduğunu sürekli aklda tutmak, yani bir tek sözcükle: Kendini tutmak ve engellemek - bu, riayet etmediğimiz takdirde kendimizi zavallı hissetmemizi ne zenginliğin ne de gücün engelleyebileceği bir kuraldır. Horatius da bunu hedefler: Açgözlülüğünün sürekli acı verip işkence etmemesi, gereksiz seylere sahip olma umudu ve korkusu duymamak için yaşamına nasıl huzur getirebileceğini sürekli düşün ve bilgelerin tavsiyelerini ara.
Borgia'yım ben; iki, belki de üç defa Borgia. Herkese göre soyum bir bilmece; bana göreyse sır hayır, sırdan da öte, işkence. İtalya'da çeyrek yüzyıldır hiçbir isim Borgia'dan daha şeytanca gelmiyor kulağa; bunu bilmiyor olsam bile, her gün yeniden, yeniden öğrenirdim. Şöyle ağız dolusu küfretmek isteyen "Borgia!" diyor. Şu acınası dönemi, Roma'nın yozlaşmasını, İtalya'nın çöküşünü bir kelimede özetlemek isteyen, öfkesini kusuveriyor: Borgia! Düzenbazlık, kokuşmuşluk, zina, kara büyü, cinayet, ensest: Borgia! Ağız dalaşı, nifak, şehirlerle krallıkların bitmez tükenmez kavgaları, kuzey ve güneyin aç gözlü yabancılarca istilası, nefret, tamah, yenilgi, açlık, felaket, veba ve yaklaşan kıyamet günü: Borgia! Borgia kelimesinin bütün çağrışımlarını tam anlamıyla kavrayabilmek için İtalya'ya dönmem gerekiyormuş..
Sayfa 9 - Alfa KitapKitabı okuyor
Her şey mutluydu; bitkiler, kuşlar , böcekler ve çocuklar. Ama büyükler, ergin kadınlarla erkekler asla aldatmaktan ve birbirlerine de kendilerine de işkence etmekten vazgeçmiyorlardı.
Reklam
"Zaten işkence nedir? İrademiz ve kafamız bizi küçültecek bir iş yapmadıkça, işkence sade bir fizyoloji meselesidir."
“Dostoyevski’nin bıraktığı ilk izlenim daima dehşet duygusu olmuştur. İkincisiyse yüceliktir. İlk bakışta kaderi de tıpkı bir köylününkini andıran simasının sıradanlığı kadar dehşet verici aleladedir. Bu dermansız bedene altmış yıl boyunca ızdırabın her türlü araçlarıyla işkence edildiğinden bu kader ilk bakışta anlamsız gelebilir. Yoksulluk
«Edebiyatın haberlere nazaran sarsıcı bir yanı yok mu? Gazeteyle karşılaştırınca roman cüce kalmıyor mu? Bir boyut meselesi, gazetenin yanında bir roman: Biri küçük, diğeri büyük. O halde, başlıklarda en çok kullanılan fiillerden bazıları taciz etmek-işkence etmek-öldürmek iken, kişiye özel üretilmiş mobilyalar ve kıyafetlerle yazmak ve okumak, nerede yazıldığı önem taşımaksızın başka bir boyutta yaşamak değil midir?»
Sayfa 41
İnsan tahammül edemeyeceğini zannettiği şeylere pek çabuk alışıyor ve katlanıyor. Bende yaşayacağım... Ama nasıl yaşayacağım!.. Bundan sonraki hayatım nasıl dayanılmaz bir işkence olacak!.. Ama ben dayanacağım... Şimdiye kadar olduğu gibi...
Sayfa 41 - İş Bankası kültür yayınlarıKitabı okudu
Reklam
altı kasım üstü anarşizm
Bırakın öldürsünler, assınlar, hapishanelere kapatsınlar! Aldansınlar! Çünkü ulumaz sizdeki gökyüzü, çünkü savuramaz osuruk kokuları size sinmiş şiir ve kavga tadını; çünkü ölüm de, işkence de, baskı da onların dünyalarının ürünleri. Bizim dünyamızla ilgisi yok ki dediklerinin, yaptıklarının! Kapın haşare ilacını, açın pencerinizi YAŞASIN DEVRİM! YAŞASIN ANARŞİZM! diye bağıra bağıra sıkın sıkın sıkın sıkın SIKIN !
Sayfa 25
Kimin için, niçin savaşıyoruz? Her gün kuşku artı­ yor, onunla birlikte korku da. O hale geldim ki, hayatı­mın en dayanılabilir anlan, elde tüfekle geçirdiğim anlar oluyor. Savaşırken düşünecek ne gücüm var ne zama­nım. Hayatımı korumak için, hayvan gibi savaşmaktan başka bir şey yapmıyorum. Ama kargaşalık sona erince korkunç soru, bir yılan gibi gırtlağını şişirerek karşıma dikiliyor. Yalan ve haksızlık uğruna, Yunanistan’ı köle kılmak, kurtarılmaya hak kazanmayanları kurtarmak için çarpışan biz miyiz yoksa? Biz miyiz satılmışlar, hainler? Dağdakiler 1821’in haydutları mı yoksa? Haklı olan, uğruna hayatımı feda edebileceğim dava hangisi? Bir savaşçı için bundan daha büyük işkence olamaz, sanıyorum. Komutan, bu sabah, orduya katılmak istemedikleri için beş genci, beş yakı­şıklı delikanlıyı kurşuna dizdirdi. Böylesine yüce bir yi­ğitliğe, ölümü hiçe saymaya yol açan ideal, haksız olabi­lir mi? Bütün gün, kendi kendime hep bunu sordum durdum. Ama yanıtını bulamadım. Çünkü tanıdığım Kara Takkeliler var, en az onlar kadar yürekli davrandılar.
… yabancı bir koku his­setti karısının boynunda. Kuşkusuz, tütün çiğneyen bir ada­mın bıyıklarına sinmiş bir koku idi bu. Ve bu koku, genç ka­rısının beyaz, parlak ve kaygan boynuna da sinmişti. … O andan itibaren Temuçin dövüşe katılmadı. Karısını arabaya bindirdi ve geri döndü. Aklına gelen ve içini köz köz yakan sözleri söylememek için kendini zor tuttu. Sonra bu kuşku hayatı boyunca içini kemirdi durdu. Düşman eline düşmüş olması karısının suçu değildi ama yine de o kuşku yiyip bitiriyordu onu... Karısı sağ kalmasının bedelini nasıl ödemişti? Çünkü, kılına bile dokunmamışlar, canını yakmamışlardı. Hiçbir acı çekmediği, iş­kence görmediği bel­liydi. Ama bu kuşku içinde kaldı.
"Ama ben yan etkileri severim." "Biz sevmeyiz." dedi Denetçi. "Biz her şeyi keyifli yapmayı yeğleriz." "Ben keyif aramıyorum. Tanrı'yı istiyorum, şiir istiyorum, gerçek tehlike istiyorum, özgürlük istiyorum, iyilik istiyorum. Günah istiyorum." "Aslında, siz mutsuz olma hakkını istiyorsunuz." "Öyle olsun," dedi Vahşi meydan okurcasına, "mutsuz olma hakkını istiyorum." "Eklemek gerekirse, ihtiyarlama, çirkinleşme ve iktidarsız kalma hakkını da istiyorsunuz; frengi ve kansere yakalanma haklarını, açlıktan nefesi kokma hakkını, sefil olma hakkını, sürekli yarın ne olacak korkusu içinde yaşama hakkını, tifoya yakalanma hakkını ve her türden ağza alınmaz acıyla işkence çekerek yaşama hakkını da istiyorsunuz." Uzun bir sessizlik oldu. Sonunda Vahşi, "Hepsini istiyorum." dedi. Mustafa Mond omuzlarını silkti. "Hepsi sizin olsun."
Sayfa 238Kitabı okudu
Başka in­sanlara ve kendimize soru sormaktan kaçınmamalıydık; onlara sorularımızla işkence etmeliydik; hiçbir soruyu onlardan esirgememeli; esirgeyerek onları aldatmamalıydık. Soruları sormak istediğimiz kişi artık ortalıkta olmayınca, ölünce, za­manında sormadığımız şeyler için pişmanlık duyuyoruz. Ama tüm soruları sormuş olsaydık dahi, elimizde tek bir yanıt bile olacak mıydı? Cevabı, hiçbir cevabı kabul etmiyoruz, buna ha­zır değiliz. Kabul edemeyiz, kabul etmemeliyiz; zihnimizin, saçma duygusal ve ruhsal sistemimizin çalışma şekli bu.
Sayfa 66 - Pdf
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.