“...bu aydınlanma çağında, genel itibariyla öğretilmemiş hislerin insanları olduğumuzu; eski ön yargılarımızdan kurtulmak yerine, önyargılara ehemmiyet verdiğimizi; bu uğurda kendimizi utanılacak bir konuma getirdiğimizi itiraf etme cesaretini gösteriyorum... İnsanları, kendi şahsi akıllarına göre yaşatmaktan ve meşgul etmekten korkuyoruz; çünkü her insana düşen akıl hissesinin küçük olmasından ve bireylerin ulusların ve asırların sermayesinden ve birikiminden yararlanacaklarından şüphe ederiz... Önyargı, erdemi, birbiriyle bağlantısı bulunmayan bir dizi faaliyetten ziyade, insanın alışkanlığı hâline getirmektedir. Sırf önyargıyla, insanın üstlendiği görev, tabiatının bir parçası hâline gelir.”
Belirtmeye gerek yok ki, Akıl erildir. Fakat yozlaşmış cinsel partneriyle yakın ilişki içindedir. Edmund Burke'ün yüce ve güzel hakkındaki önemli makalesinde söylendiği gibi, eril yasa eğer katılığını yumuşatarak kalplerimizi kazanacak ve bizi razı gelmeye ikna edecekse bir travesti olmalı, albenili kadın kıyafetleriyle süslenmelidir. Gelgelelim, şeffaf giysisinin altından penisinin yaptığı çirkin potluğu gözden kaçırmamıza izin verilmemelidir. Duyusal varlıklar olduğumuz düşünülürse, güzellik vazgeçilmez olabilir; fakat otoritenin yüce dehşetini tümüyle perdelemesine izin verilemez. Yücenin "sertleşmesi", der Burke, gerekliliğini korur.