O zamanlar, bir adı da “eskiden” olan masal zamanlarında, gözleri gözlerime değerdi konuştuğumuzda; saatlerce, bıkmadan usanmadan konuşurduk. Başkalarıyla konuşurken bile gözlerimiz buluşurdu onunla; aynı yere bakarken bir yandan birbirimizin gözlerinin içine bakmayı sürdürürdük. Bakmadan bilirdim, yüzünden gözünden geçen gölgeleri. Birlikte baktığımız şeyi onun da beğendiğini görünce içim ışırdı; beğenmemişse sönüverirdi ışıltılar…
Artık ışık düşürmüyor baktığı yere, çoktandır böyle; onun ışığını aramayı bırakalı çok oldu - biraz da gölge lazımmış, zamanla öğrendim.
Ne çok konuşurduk, tam da yatmaya karar vermişken, uykumuzdan çalmak pahasına. Sonra sustuk. Birimiz bir şey söylerken öbürümüz televizyonun sesini kısmadı, anladığımız kadarı yetti -zaten neydi? önemsiz bir ayrıntı. Perdenin söküğü, dolabın kapağı.